Medar-ı iftiharımız Nobel ödüllü Prof. Dr. Aziz Sancar -3-

15.01.2021 12:20

Değerli Dostlar !

Cumanız mübarek olsun.

Türk milletinin yüz akı, Aziz Sancar Hocamız; Asil milletimizin bütün fertlerinin çok çalışması halinde, hedefine ulaşacağına işaret etmektedir...

Yüce Allah(c.c.) "İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur" buyurarak, bize çalışmayı emretmektedir.

Çalışan kimseyi Allah’ın da kullarının da seveceğini, çalışmayanı ise kimsenin sevmeyeceğini göstermektedir.

Bu sözler aynı zamanda bizim toplumumuzun ne kadar çalışkan olduğunu ve çalışmaya ne derece önem verdiğini de yansıtmaktadır.

Nitekim;

Mehmet Akif Ersoy diyor ki:

“Bekayı hak tanıyan¸ sa’yi bir vazife bilir
Çalış çalış ki beka sa’y olursa hak edilir.”

Dolayısıyla Âkif’e göre toplumun kurtuluş çaresi tektir, bunu şu şekilde özetlemek mümkündür: Çalışmak…çalışmak…çalışmak…
İnsan çalışarak önce kendisini¸ ardından yaşadığı dünyayı tanıyacak ve keşfedecektir. Yapılan bütün ilmî keşif ve buluşlar¸ dolayısıyla Batı’nın ilerleyişi böyle bir anlayışın sonucudur.

İnsan çalışarak önce kendisini¸ ardından yaşadığı dünyayı tanıyacak ve keşfedecektir. Yapılan bütün ilmî keşif ve buluşlar¸ dolayısıyla Batı’nın ilerleyişi böyle bir anlayışın sonucudur.

Keza;

Necip Fazıl Kısakürek:

"Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lazım."

İşaret ederken,

Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile 2019 Yılı, Fuat Sezgin Yılı olarak kutladığımız aziz milletimizin yüzakı;

Prof. Dr. Fuat Sezgin ise;

“Okuyan , yazan , düşünen bir millet olmalıyız.” diyerek

Aziz milletine bu hedefi vasiyet eden, kendisinin

“Yetmiş yaşıma girinceye kadar günde 17 saat çalıştım.”

“Siz çok, çalışın ben mezarda dinleneceğim” diyerek çalışmanın önemini bize bir kez daha hatırlatırdı.

Bugün hayatta bizimle yaşayan, Allah sağlıklı uzun ömür versin Sezai Karakoç üstadımız ise:

“Umutsuzluk yok! Gün gelir. Gül de açar. Bülbül de öter.” demektedirler.

Medeniyette layık olduğumuz yere tekrar gelmemiz için durmak yok, yola inançla revan olmamız şartdır.

Sıradışı dünya markası bilim insanı bizden biri Aziz Sancar’ı;

Karakter ve İnandığı ve yaşadığı güzel değerleriyle Mardin Savur'da yetiştiği güzide ailede yoğrulmuş eşsiz kişiliğine, bir mercek tutalım.

Hepimizin imreneceği ve örnek alalım diyeceğimiz ufuk ötesi, engin şahsiyet, iki gözümüz;

Mekanları Cennet olsun duamızla, merhume anne Meryem ve merhum Abdülgani babanın göz aydınlığı Aziz Sancar büyüğümüz:

Anlayışlı,

İyi bir dinleyici,

Bilgili,

Özgüveni yüksek,

Kendine çok güveni var.

Kendini göstereceksin diyebilen.

Yanında beraber çalıştığı 20 Asistan Türk bilim insanının kendisine gurur verdiğini haykıran, insanlığa alın ve akıl teri döken bilime hizmetkar Sancar!

Bilime tutkulu,

Makale yayınlamaya istekli,

Kendi alanında hakim, otorite, uzman,

Vefa borcunu idrak eder,

Genç nesillere örnek olmayı,

Umut vermek,

Teşvik etmek

Bilimde tesadüfe yer yok,

Ülkenizi unutmayın,

Türkiye’ ye borcumuz var.

Katı duyguları olmayan,

Bilimsel çalışmalara daima açık,

Hoşgörülü,

Merhametli,

Yardımsever,

Türk Milliyetçisi,

Çok Çalışkan,

Kararlı,

Azimli,

Çok disiplinli,

Yaptığının en iyisini yapmak ister.

Tıpta Türkiye’nin en iyi öğrencileri ile rekabet ediyordu,

Birincilikle mezun,

Haftada 7 gün çalışırdı,

Bütün Türk, Fransız, Rus klasiklerini okudu,

Edebiyatta her yıl, Nobel kazananları okur.

Kendisi öğrencilere ilham kaynağı,

Başarılı olmak, ailenize, memleketinize, vatanınıza, insanlığa hizmet etmek demektir.

Diploması tıptan,

Doktora diploması biyokimya'dan almış.

Nobel’i Tıpta beklerken,

Kendisine 2015 Nobel Kimya ödülü verdiler.

Çalışmak, kendimize , ailemize , milletimize vatan ve namus borcudur.

İşaret eden, bir mihmandar...

Çalışırsan başarırsın, çalışmazsan başaramazsın.

Bizi birbirimizden ayıran emektir.

Everest Dağı'nın, doruğuna çıkan bir dağcının edası ve gururuyla,

Saygıdeğer Hocam gibi insanlar, sayesinde hep daha iyiye ve daha güzele doğru gidilecektir. İnşaallah.

Türk Milleti olarak göğsümüzü kabartacağı yeni çalışmalarında kolaylıklar diliyoruz. Duacıyız....

İlham veren bir hayat öyküsü var.

Cumhurbaşkanı aradı, sizinle övünüyoruz dedi.

Bu toprakların yetiştirdiği bir değer

Belki, kansere çare bulacak,

Taş üstüne taş koyarız, Süleymaniye Camii gibi,

Cesaretlendiriyor asistanlarını.

Ödül bütün Türk Milletine hediye alınmış bir ödüldür.

"Gençlerin heyecanı bana ayrı bir sorumluluk veriyor" diyen

Ve yaşayarak, azimle ve kararlılıkla ,özgüveni yüksek dik duruşu ile gerçekleştirdiği icat ve keşiflerini gururla dünyaya ispat etmiştir.

Öte yandan,

Eşi Gwen Sancar ise;

Birlikte çalışmaya düşkün,

Eşine hep yanında destek veriyor.

Çalışkan,

Dürüst,

Merhametli,

Yardımsever,

Kimya ve bilim dalında Nobel ödüllü bilim insanı bir Türk'e ve Türkiye'ye sevdalı bir hanımefendi:

Aziz Hocamızın aynı zamanda çalışma arkadaşı bilim insanı

Prof. Dr. Gwen Sancar!

Nobel Kimya ödüllü Prof. Dr. Aziz Hocamızın saygıdeğer eşi ,daima güler yüzlü portre hayat arkadaşı, için Aziz Hocamız diyor ki; “Rehber hocalarımdan birinin “Aziz’in, Gwen olmadan hayatta kalabileceğine inanmıyorum” sözleriyle tanımladığı eşim Gwen’e sevgisi ve desteği için minnettarım. Hayatıma mutluluk katan manevi Kızım Rose Peifer’e teşekkür ederim. Son olarak Gwen ve Rose’a, beni “ sırat-ı müstakim” de tuttukları için teşekkür ederim”

Değerli Dostlar!

2015 Kimya Nobel Ödülü'ne giden yol haritasında paha biçilemez katkıları bulunan hepimizin şükran ifadesi olarak, bu hanımefendiyi yakinen tanıyalım.
Şöyle ki: (1)“Gwen Sancar başarılı bir biyokimya ve biyofizik profesörü. Yıllarca sayısız bilim insanı yetiştirmiş, önemli buluşlara imza atmış, birçok araştırmasıyla biyokimya alanında tarihe geçmiş bir profesör.

Eşi Nobel Ödülü aldıktan sonra tanıdığımız Gwen Sancar ve Aziz Sancar’ın yolları Dallas’taki Teksas Üniversitesi’nde kesişmiş.

Ortak noktaları olan bilim ve araştırma merakı, onların arasında güçlü bir bağ kurmuş. Önce birbirlerine sadece aynı alana gönül vermiş iki öğrenci olarak yakınlık duymuşlar. Ancak bu ortak nokta, tüm farklılıklara karşın onları çok daha uzun bir yolculuğa sürüklemiş.

Aziz Sancar, evliliğe giden yolu, “Doktoramızı aldıktan sonra post-doc olarak ilk başladığımızda, o New York’taydı, ben New Heaven’daydım. Telefonla konuşuyorduk. Bir gün telefonda ‘evlenelim’ dedi” diye anlatıyor.

Oysa bu hikayeyi Gwen Sancar’dan dinlediğimizde anlıyoruz ki, bir ömür boyu mutluluğun ilk adımı Aziz Sancar’dan gelmiş.

Gwen Sancar, “Aziz ve ben okuldayken birbirimizi öyle görmüyorduk, Teksas’tan ayrılmadan son 3-4 ay öncesine kadar da ciddi değildik. Ben okuldan sonra New York’a taşındım, o da New Heaven‘a. Ama 2-3 haftada bir birbirimizi görüyorduk. Sonra bana evlenme teklif etti. Henüz bir karar veremediğimi söyledim, o da bana ‘bir dahaki sefer evlenmek istediğinde sen bana söyle’ dedi. 3 -4 ay sonra ‘olabilir, sanırım evlenebiliriz’ dedim. Yani o da etti, ben de ettim” diyerek bu konuya noktayı koyuyor.

Mardin’in Savur ilçesinde doğan Aziz Sancar’la Teksaslı Gwen Sancar, bu kararı verdiklerinde, aileler de onlara destek olmuş.

Aziz Sancar, o günleri, “Onun ailesi, hem de ailesi Teksas’ın tam ortasında, tutucu insanlar dersiniz ama annesi havaalanına geldi Dallas’ta bizi almaya. Hemen kucakladı, öptü. Ondan sonra tanışınca baktılar ki aslında Türkler de insan biz de insanız ve çocukları gibi muamele ettiler. Hiçbir güçlük olmadı. Anneme işte götürdüm. Gider gitmez annem Gwen’i aldı. Yanına oturttu, ellerini tuttu. Bundan sonra o benim kızım dedi. Zaten kız kardeşlerim seviyorlardı ama bütün aile onu sevdi” cümleleriyle anlatıyor.

Gwen Sancar ise ; “Ailem İslam’la ilgili çok şey bilmiyordu ve düğünden sadece birkaç gün önce Aziz’le tanıştılar. Ama onlarla sıkça bu konuda konuşuyordum ve bazı yanlış bildiklerini düzeltmeye çalışıyordum İslam hakkında. Ama annemle babam ‘seni mutlu ettiği sürece bizi ilgilendirmez’ dedi. Onun annesinin bana yaklaşımı da öyleydi. Türkiye’ye ilk gittiğimde ve Savur’da ailesiyle ilk tanıştığımda annesi odaya girdi ve beni öptü. Bu onun aileye onayladım demesinin yoluydu. O da ‘oğlumu mutlu ettiği sürece beni ilgilendiren tek şey o’ dedi” şeklinde ifade ediyor.
Kültürel farklılıklar da, uzak coğrafyalar da, onların mutluluğunun önünde engel olmamış.

Gwen Sancar, “Aziz ülkesinden ilk bahsettiğinde; bir lise öğrencisinin tarih bilgisiyle sınırlıydım. Avusturya ve Almanya’nın doğusunun ötesinde benim için siyah bir perde vardı. Türkiye hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Osmanlı İmparatorluğu hakkında hiçbir şey bilmiyordum, tırnak içinde Hristiyanlığın karşısında bir tehdit olduğu söylemleri dışında. Yani çok az şey biliyordum, o çok az bildiğim şeylerin de büyük ihtimalle çoğu yanlıştı“ itirafında bulunuyor.

Onların birbirleri hakkındaki düşüncelerini dinledikçe görüyoruz ki, mutluluklarının sırrı; birbirlerine duydukları sevginin de ötesinde, saygı.

Eşini ‘Türkiye aşığı’ olarak niteleyen Aziz Sancar, “Gerçekten Türkiye’yi ve Türkler’i Türkler’den daha çok seviyor. Ben istemedim ama Gwen, çok ince düşünür, evimizde sanırım 50 kadar Türk yemeği kitabı var. Onlardan öğrenerek Türk yemeği yapıyor’’ diyerek sözü Türk mutfağına getiriyor.

Gwen Sancar da, her yabancı gibi, Türk mutfağına hayran. Aziz Sancar sayesinde dünyanın en lezzetli mutfak kültürlerinden biriyle tanışan Gwen Sancar, sadece kitaplarla yetinmemiş. Türk yemeği kurslarına da giderek, eşinin geldiği toprakların mutfağını, Amerika’ya taşımış.

“Türk yemeklerine bayılıyorum. Emekli olduğuma göre artık Türk yemeği pişirmeyi öğrenebilirim. Türk yemeği çok emek gerektiriyor Amerikan yemeklerine kıyasla. Bazen Türk yemeği derslerine katılıyorum Türkevi’ndeki. Yeni Türkevi’nde daha çok yemek dersi vermeyi planlıyoruz. En sevdiğim yemek karnıyarık. Aziz’in kız kardeşleri çok lezzetli yapıyor bu yemeği. Dolmayı çok seviyorum. Tatlılar ve çorbalar da. Ama en çok taze sebzelerle yapılan yemekleri seviyorum” diye konuşan Gwen Sancar’ın Türkiye sevgisi, sadece yemeklerle sınırlı kalmamış. Zaman içinde, tanıdığı bu kültüre ve coğrafyaya hayranlığı, her geçen gün artmış.

“Türkler’le ilgili söyleyeceğim ilk şey; çok dost canlısı olmaları. Aile çok önemli bir kurum Türkler için. Ne zaman Türkiye’yi ziyarete gitsek Aziz’in üçüncü dereceden kuzenleri bile bizi görmeye gelir ki burada uzak akrabalardır onlar. Yani akrabalık bağları çok güçlü. Tarihi çok etkileyici. Emekli olduğum için artık daha çok gezme şansım var, Türkiye’yi özellikle de arkeolojik alanları. Ama en sevdiğim şehir İstanbul. Bir insan İstanbul’u nasıl sevmez? Çok güzel, etkileyici, gece gündüz yaşayan bir kent. Hep hayat var, o yüzden favorim İstanbul. İzmir’i de seviyorum, çok gezme fırsatım olmadı ama Kordon’u çok seviyorum. Mardin’e gitme şansım olmadı maalesef. Sadece Savur’a giderken geçtim. Ama Türkevi’nde kullanmayı planladığımız bazı motifler Mardin’den geliyor. Bir de Karadeniz’i görmedim ve Doğu’yu çok iyi bilmiyorum. Tabii Türkçe bilmediğim için burada yaşamak benim için daha kolay ama Türkiye’de birkaç ay geçirmekten keyif alırım. Eşimin ailesiyle etkileşim içinde olmaktan da mutlu oluyorum. Onları daha çok görmek isterim” diyen Gwen Sancar’ın eşiyle ortak noktası; bilim aşkı. Onlar için araştırma yapmak, bilim dünyasına katkıda bulunmak, hayatlarının önceliği. O yüzden, birliktelikleri boyunca, laboratuvarları, onların ilk adresleri olmuş.

Gwen Sancar’ın bilime ilgisi, henüz çocukken başlamış. Çocukken, kimyager teyzesini çok sık ziyaret ettiğini ve neler yaptığını ilgiyle izlediğini anlatan Sancar, “Bu işle ilgilenen birçok kadın tanıdım. Sanırım bu yüzünden bilime ilgi duymaya başladım. Üniversitedeyken bir hastanede klinik laboratuvar teknisyeni olarak çalıştım ve o zaman doktor olmak istemediğime karar verdim. Onun yerine araştırmalara yoğunlaştım. Kariyerimin tümüne baktığımda iki ayrı safhaya ayırmak mümkün. Üniversite hayatım, lisansüstü programımla Aziz ile laboratuvarda beraber çalıştığımız günler. 2000’li yıllardaysa çok bilinçli bir tercih yaptım; araştırma yapmaktan çok keyif aldığım halde, ders verme kararı aldım, böylece bilime ilgi duyan gençlerin yetişmesine katkıda bulunma şansı yakaladım. Laboratuvarda çalışmayı seviyorsanız çok keyif alırsınız, ben de çok keyif alırdım ama fiziksel olarak çok yorucu, ders vermek nispeten daha az yorucu ve öğrencilerle iletişim halinde olmak güzel. Bilimle ilgilenen herkesin rüyasıdır; başarılı bir bilim adamı olmak ve insanlığa katkıda bulunmak. Hiç pişmanlık duymadım bilimle ilgilendiğim için çünkü hiç sıkıcı gelmedi bana. Zor bir alan, çok çalışmayı gerektiriyor ama her zaman entelektüel katkıları oldu. Ve hiç pişmanlık hissetmedim” diyerek duygularını paylaşıyor.

Gwen Sancar, tıpkı bilim gibi, hayat arkadaşıyla çıktığı yolculuktan da hiç pişman değil.

“Aziz Sancar’la tanışmamış olsaydım çok farklı bir hayatım olurdu. Türkiye’ye gitme şansım olmazdı. Türkiye ve Türkler hakkında bu kadar çok şey öğrenemezdim. Ve bu kadar çok üst düzey bilim adamıyla tanışamazdım. Ufkum bu kadar genişlemezdi. Şimdiki gibi belki tüm dünyayı değil, sadece Amerika’yı düşünürdüm” demekten çekinmeyen Gwen Sancar'ın tek pişmanlığıysa, Türkçe öğrenmemiş olması.

Türkiye sevgisi bir Türk’e duyduğu sevgiyle katlanınca, o da boş durmamış. ‘Binlerce kilometre uzağa gelen Türk gençleri kendilerini yalnız hissetmesin’ diye, varını yoğunu, Türkevi projesine harcamış. Aziz Sancar’ın Amerika’daki ilk yıllarında yaşadığı sıkıntıları ve Türkiye için bir şeyler yapma isteğini bilen Gwen Sancar, hem Türk öğrencilere yardım etmek hem de Aziz Sancar’ı mutlu etmek için Türkevi projesini hayata geçirmiş. Şimdiyse hedefi çok daha kapsamlı yeni bir Türkevi.

Aziz Sancar Türkevi’nde en büyük rolün onun olduğunu belirtiyor ve ‘’O olmasaydı olmazdı. Sanırım benden çok, o, kendi mirasından daha fazla para yatırdı. Fakat para yatırmaktan çok, oranın işletmesi için uğraşmak lazım, bütün uğraşıyı o yapıyor“ diyerek de duyduğu minneti dile getiriyor.

Çalışma hayatı boyunca evden daha çok üniversitede vakit geçirdiğini söyleyen Gwen Sancar’a göre, mutfak ve laboratuvarın birçok ortak noktası var.

“Yemek pişirirken bazen deney yapıyor gibi hissediyorum. Yeni şeyler deneyip, ortaya ne çıkacağını görmek istiyorum. Her ikisinden de büyük keyif alıyorum. En büyük farkı şu; yemek anlık ama araştırma çok daha uzun vadeli bir eylem. Sonuç alabilmeniz bazen yıllarca sürebiliyor. Evle iş arasındaki dengeyi sağlamak lazım. Ben şanslıydım çünkü Aziz ve ben aktif olarak araştırma yaparken aynı alanda, aynı bölümde çalışıyorduk. O yüzden benim için her şey daha kolaydı. Kimi zaman araştırmayla ilgili sohbetleri eve taşırdık ya da tam tersi özel konuları laboratuvara. Ama bir yandan kendini geliştirmeye çalışırken, bir yandan da evdeki sorumlulukları yerin getirmen lazım. Amerikalı da olsan, eğer bilim adamı olacak ve evlenip bir yuva kuracaksan desteğe ihtiyacın var evde.” diyen Gwen Sancar’a göre, Chapel Hill onlar için eşsiz bir şans olmuş. Farklılıkları onları ayrıştırmak yerine, kalıcı olmalarını sağlamış. Aziz Sancar’ı Nobel’e götüren yolda da hep beraber yürümüşler.

“Chapel Hill farklılıkların zenginlik olarak görüldüğü bir kent. Aziz, Nobel kazandıktan sonra kentin anahtarı hediye edildiğinde, Chapel Hilli olmaktan onur duyduğunu söyledi. Bunu rahatça söyleyebileceğiniz nadir yerlerden biri Chapel Hill. O bir Türk ve Müslüman. Ama burası halkın bunu kolayca kabullenebildiği bir yer. Buraya ve Türkevimize gelen öğrenciler adapte olmakta zorlanabiliyorlar çünkü genelde Ankara, İstanbul kökenliler ama burası oralara kıyasla çok küçük bir yer. Ama üniversitemiz bir numara. Kanser araştırmalarında Amerika çapında ilk 10’dayız. Ve Amerika genelinde alanlarında ilk 10’da yer alan bilim adamlarımız var.

Yüz bin nüfuslu bir kasabada büyüdüm ben. Çok çeşitlilik yoktu. Yerleşim çok dağınıktı, dolayısıyla bir şehir merkezi bile yoktu. Dallas daha büyüktü ama çok da farklı değildi. Doktora sonrası için de New York gibi farklı bir yerde devam etmek istedim. Büyük bir kentte farklılıkları bir arada yaşamayı istedim. New York’ta yaşamanın o yönünü sevdim. Orada çok etnik bir bölgede yaşadım. Yahudiler, İtalyanlar, Porto Ricolular ve bunu çok sevdim. Burası daha küçük olmasına rağmen daha çok çeşitlilik var. Ama bu çeşitlilik daha çok Amerika içindendi. Ülke dışından gelenlerin sayısı azdı. Şimdiyse bu sayı çok fazla. Ve buradaki insanların çoğu bu durumdan memnun” diyen Gwen Sancar, bu yüzden Türk gençlerine akademik çalışmalarına devam etmeleri için Chapel Hill’i öneriyor. Bu çalışmalarda kadınların ön plana çıkarılması önerisini de şu cümlelerle dile getiriyor:

“Özellikle biyokimyayla ilgilenenler için, Kuzey Carolina Üniversitesi çok ideal bir yer. En iyi kanser araştırma merkezlerinden biri burada. Kanserin teşhisi ve tedavisinde çok kapsamlı araştırmalar yapılıyor. Bilimde ilerlemek için önce kadınları eğitin. Kadın bilimadamlarının farklı bir bakış açısı oluyor ve bilime kayda değer katkıları var. Tüm bilim insanları iyi ama onların farklı bakış açıları var. Türkiye’ye tavsiyem budur.” Türkiye’yi seviyorum. Türk insanlarını seviyorum. Türkiye ve tarihiyle gurur duyuyorum. Umarım altı yüzyıl daha ya da fazla böyle sürer’’
Başarılı bir biyokimya ve biyofizik profesörü olarak bilim dünyasında kendine önemli bir yer edinen Gwen Sancar, artık emekli. Böylece artık hayatında çok yer kaplayan araştırmaların ve derslerin yerini Türkevi’ne yani Türkiye’ye hizmet etmek alacak. Amacı Amerikalılara Türkiye sevgisi aşılamak. Ve belki de onun sayesinde Türkiye, yeni dostlar kazanacak.

Niyet Hayır Akıbet Hayır olur.

İnşaallah.

Kalın sağlıcakla...

1(Prof.Dr.Gwen Sancar İle. Röportaj ,Özlem Tınaz( 16 Mayıs 2017)

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum Yap

Yazarın Diğer Yazıları