Körler Sağırlar Birbirlerini Ağırlar

22.12.2014 06:01

Yılın belli günü ya da günlerinde kutlanan geleneksel ve toplumsal sevinçlerimiz vardır. Biz bunların hepsine genel olarak ‘bayram’ adını veriyoruz.

Bayramları, milli ve dini bayramlar olmak üzere iki ayrı kategoride ele almak mümkündür. Dini bayramlarımızı inanç ve geleneklerimize göre milletçe kutluyoruz.

Milli bayramların kutlanması konusunda ise, bazı hassasiyetlerimi dile getirmek istiyorum.

Bir milleti, millet yapan en önemli unsurlardan biri, milli günlerin anlam ve öneminin kavranmasıdır. O nedenle milletler, milli günlerine sahip çıkmak ve yaşatmak için çaba sarf ederler.

Milli günlerini önemseyen toplumlarda, birlik ve beraberlik duygularının yanı sıra, yardımlaşma ve hoşgörü de gelişir.

Yönetim şeklinin değiştiği, yetkilerin padişahın iradesinden alınarak, millete verildiği günün başlangıcı olan 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı; Atatürk´ün Samsun´a gelişi ve Kurtuluş Savaşımızın başladığı gün olan, 19 Mayıs Atatürk´ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı; Türk Milletinin dirilişi kabul edilen, 1922 de zaferle sonuçlanan Dumlupınar Savaşı’nın kazanıldığı gün olan, 30 Ağustos Zafer Bayramı; özünde eşitlik, adalet ve bağımsızlık olan, yaradılışımıza en uygun sistem olduğu düşünülen, Cumhuriyet yönetiminin ilan edildiği, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, ülkemizde milli bayramlar olarak kabul edilmiştir.

Bayram olarak nitelenen bu özel günler, Milli Mücadele döneminin olaylarını ve yeni bir kimlikle kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşanan değişim sürecini simgeleyen olaylardan esinlenilerek oluşturulmuştur.

Bunun yanında, yukarıda belirtilen bayramlar gibi özellikler taşımayan ancak toplumun bir kısmı veya tamamı tarafından kabul gören ve farklı amaçlar taşıyan çok sayıda özel günlerimiz de vardır. Başka bir deyişle, milli ve toplumsal özellikleri olmayan günlerimiz vardır. Örneğin, belirli bir kesim tarafından kutlanan 1 Mayıs etkinlikleri, Nevruz, Hıdrellez, festivaller, mesir şenlikleri gibi. Bu günler de isteyenler tarafından ülkemizde coşkuyla kutlanır.

Milli bayramlar, toplumda aynı kaderi, aynı tasayı, aynı kıvancı ve birlikte yaşama gücünü kuvvetlendirir. Başka bir deyişle, millet olma bilincini artırır.

Milli bayramlar, ülkemizde resmi törenlerle yapılır. Resmi törenlerin kapsamında ise, genellikle; sessiz sedasız çelenk konma, resmigeçit törenleri, halk oyunları, günün anlam ve önemini belirten konuşmalar gibi faaliyetler yer alır. Akşamları da bu kutlamalar, fener alayları, kapalı yer toplantıları, balo ya da yemek gibi aktivitelerle devam eder.

Bu kutlamaların asli konukları genellikle resmi ve sivil seçkinlerden oluşur. Çoğunlukla da çağrılan konuklar, tüm etkinliklerde aynı şahıslardır. Şehrin yöneticileri, resmi kurum müdürleri, askeri ve adli erkân, siyasi parti temsilcileri, yöneticilere yakın iş adamları, bazı STK başkanları vs.

Milli Bayramlar, milletin birlik ve beraberliğini temsil ettiğine göre, kutlamalarda halk niçin yeterli ölçüde katılım göstermiyor? Bunun sorumlusu halk mı? Yoksa halkın katılımını sağlayacak ortamı oluşturamayan yöneticilerde mi?

Aslında “hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi olan ve demokrasi ile yönetilen bir ülkede, milletin nasıl bir kutlanış şekli istediğini sormak gerekmez mi? Acaba halkı kutlamalara daha aktif olarak katmak gerektiği ve bunun en doğru şekilde nasıl sağlanabileceği hiç düşünülmüş müdür?

Hepimiz biliyoruz ki; siyasi partiler seçimlerde kamuoyunun eğilimlerini tespit etmek için sıkça kamuoyu yoklaması yaptırırlar. Özel şirketler, ürünleri ile ilgili kamuoyunda anketler düzenlerler ve satışı artırmak için reklam yaparlar. Acaba bu konuda herhangi bir çalışma, araştırma, yapılmış mıdır? Halkın görüşü alınmış mıdır?

Bildiğim kadarıyla HAYIR…

Stadyumlarda, caddelerde ve meydanlarda coşkuyla ve halkın bütünleşmesiyle kutlanması gereken milli bayramlar; devletin halka değil tam aksine halkın devlete benimsetmeye çalıştığı günler olmalıdır. Çünkü bugünler, ortak değer ve inançları geliştirir, ortak idealler etrafında bütünleşmemizi sağlar.

Vatandaşlar arasında Milli Bayramlarda hani nerede o coşku? Sorusunu sıkça duyar olduk.Buradan da anlaşılıyor ki, klasik törenler milli bilince katkı sağlamıyor.

Her yıl birbirinin tekrarı şeklinde yaşanan ve genellikle de çok uzun süren resmi kutlamalara maalesef halkın beklenen ilgiyi göstermediğine giderek daha fazla şahit olunuyor.

Geçmişte tek parti döneminde olduğu gibi, bayram kutlamaları sırasında neler yapılacağı, kimlerin katılıp katılmayacağı, yayımlanan genelge ve talimatlar ile belirlenemez. Başka bir deyişle, milli günler halka aittir, devletleştirilemez.Tek düze resmigeçit törenleri, atılan nutuklar ve uzun araç konvoyları artık heyecan vermiyor. Önemli olan halkın bu konuda bilinçlenmesi, kendiliğinden coşkulu bir şekilde katılım göstermesinin sağlanmasıdır.

Gelişmiş batı ülkelerinin, bazı özel gün etkinliklerine tanık oldum. Hazırlıklar günler öncesinden başlıyor. Tüm binalar bayraklarla süsleniyor. Halk, özellikle de gençler, sokaklarda bandolar ve gösteriler eşliğinde kortejler oluşturuyor. Hep birlikte, ortak değerler etrafında, farklılıklarını bir tarafa bırakarak o özel günü kutlamanın keyfini çıkarıyorlar.

Bizde de böyle bir heyecan olduğunu ve her yıl ilk defa yapılıyormuş gibi aynı isteklilikle sürdürülmekte olduğunu söyleyebilir miyiz? Yoksa ölü toprağı mı örtüldü bizim üzerimize?

Milli bayramlar ve özel günler millet olarak hepimize aittir. Hepimiz coşkuyla kutlamalıyız. Çeşitli gerekçe ve bahanelerle milletin katılımının önüne geçmeye kimse çalışmasın. Artık “Körler sağırlar, birbirlerini ağırlar” mantığından kurtulmak gerekir.

Birbirinden farklı anlamlar taşıyan her bayramın ayrı bir ruhu vardır. Birbirinin aynı şeklinde kutlanması da ayrıca ele alınması gereken bir konudur. Bu nedenle kutlama hazırlıkları önceden başlamalı ve daha büyük organizasyonlar üzerinde kafa yorulmalıdır.

23 Nisan kutlamaları çocuklara yönelik eğlenceye dönüştürülürken, 19 Mayıs kutlamaları karnaval alanlarında gençlerin coşkusunu yansıtmalıdır.

30 Ağustos askeri gösterilerin de yapıldığı törenlerle kutlanırken, en büyük milli bayram olan Cumhuriyet Bayramı’nda her yer bayraklarla süslenmeli, yediden yetmişe herkes sokaklara dökülmeli, diğer bayramlardan daha fazla coşkulu olmalıdır.

Cumhuriyet hepimizin, Atatürk hepimizin, milli egemenlik hepimizindir. Kimsenin tekeline bırakılamayacak kadar değerlidirler. Bu değerler, ülkemizde yaşayan ve geçmişi ile de bu topraklara hizmet ederek bağlılık gösteren tüm vatandaşlarımızın ortak değerleridir.

Bu nedenle bunlara alternatif olarak çeşitli kutlamalar sergilenmeye çalışılması ve üstelik belirli ideolojilere dönüştürülmesi gayretleri son derece yanlış uygulamalardır. Geçmişten bu yana, ortak milli değerleri ortak akıl kabul etmiş ve özünden benimsemiş olan ülkemiz insanı, bu anlamsız arayışları asla tasvip etmemektedir.

Hem ortak değerlerden bahsedeceğiz hem de kutlamanın alternatifini yaratacağız, bu ikileme kesinlikle düşmemeliyiz.

Hadi gel… Bayram coşkusunu birlikte, gönülden, coşkuyla kutlayalım… Özgürce… Bayram havasında...Ortak kültür ve değerlerimize yakışır bir şekilde…

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum Yap

Yazarın Diğer Yazıları