Kamuda Reform İhtiyacı

11.01.2016 07:22

Kamu, sahip olduğu onca güce rağmen, yapısal sisteminden kaynaklı sorunlar yaşamaktadır. Bu nedenle görevini daha etkin, güçlü ve verimli bir şekilde yerine getirememekte, eylem ve uygulamaları ile devletin ve milletin kaynakları heba edilmektedir.

Bilindiği gibi, 1 Kasım seçimlerinden sonra kurulan yeni hükümet, uygulayacağı eylem planını açıkladı.

Eylem planına bakıldığında; kamu reformunun gündeme alındığı, bu konuya önem verildiği görülmektedir. Türkiye’nin ihtiyacı, yeni anayasa ile birlikte, kalıcı ve kapsamlı bir kamu yönetimi reformudur.

Kamu reformu, ne yazık ki ekonomik ya da siyasi kriz dönemlerinde akla gelmiştir. Bunun nedeni, reforma ilişkin talep ve beklentilerin böyle dönemlerde yüksek sesle dile getirilmesidir.

Türkiye’de ortalama on yılda bir kamu reformuna, başka bir deyişle, kamu yönetiminin yeniden düzenlenmesine yönelik girişimler olmuş, bu yönde bazı yenilikler ve iyileştirmeler yapılmış, ancak beklenen köklü çözümler bir türlü gerçekleşmemiştir. Kısaca Türkiye, ‘bir reform yorgunluğu’ görüntüsü vermektedir.

Bürokratik oligarşi yeniliğe karşı durmuş, beslendikleri mevcut düzenin devamı için her türlü entrika ve manevralar ile siyasi iradeyi etkilemiştir. Başlangıçta reformcu söylemlerle halkın sesi olmaya çalışan, sosyal devlet politikaları ile halkçı bir tutum izleyen siyasiler, bir süre sonra bırakın değişimi, var olan sistemin koyu savunucuları kesilmiştir.

2003´te AK Parti iktidarı ile başlatılan ve olmazsa olmaz olarak görülen kamu reformu da üzülerek ifade edeyim ki aynı kaderi yaşamıştır. Zira reform kapsamında yapılanlar, uygulamadaki sorunların giderilmesine yönelik yüzeysel değişiklikler ve bunlara ilişkin mevzuat düzenlemeleridir.

Kamu yönetiminin yükü azaltılmış değildir. Örneğin: Bir kooperatif adres değişikliğinde bile beyan yeterli görülmemekte, bir dizi bürokratik işlemlerin ardından kooperatif yetkilisi adresinde memur sorgulamasına tabi tutulmaktadır. Yani devlet vatandaşına güvenmemekte, peşinen şüpheli muamelesi yapmaktadır.

Tüm reform girişimlerinde, kamu yönetiminin yükünün azaltılmasından bahsedilmesine rağmen, memur sayısı giderek artmış ve bunu paralel olarak yeni yapılan ya da kiralanan devasa devlet binaları şehirleri kaplamıştır.

Cari giderler artmış (mal ve hizmet alımları, akaryakıt, bina bakım giderleri vb.), makam odaları ve makam araçları saltanatı devam etmiş, personel alımları belirli esaslara bağlanarak sınırlama yoluna gidilememiştir. Yine kariyer ve liyakat yerine; eş, dost ve akraba atamaları gündeme getirilmektedir. Hala kamu harcamalarında personel giderleri ve sosyal yardım harcamaları önemli bir yer tutmaktadır.

Unutmayalım ki, “Kamu yönetimi mekanizması, kendisine siyasi bir sınır çizilmediği takdirde canlı bir organizma gibi büyüme eğilimine girer.

Kriz kaynaklı dönemsel sorunların çözümü tabi ki önemlidir. Bununla birlikte, sistemin yapısal bozukluklarının düzeltilmesi yolunda yapılan iyi niyetli çalışmalar gözden kaçırılmamalıdır.

2003’te AK Parti döneminde oldukça iyi olarak hazırlanan, dönemin Cumhurbaşkanı Necdet Sezer tarafından veto edilen kamu reformu, o dönemde kanunlaşmış olsaydı belki de birçok sorunu bugün konuşmuyor olacaktık. Çünkü yapılan reformlar; bütçe gelirlerini artırıcı, devleti iç ve dış borçlardan kurtarıcı, kamu harcamalarını disipline edici, bürokratik yazışmaları azaltıcı özellikler taşıyordu. Bu fırsat kaçırıldı.

Dünyadaki ekonomik durgunluğa rağmen, Türkiye son 13 yılda ekonomik bakımdan büyümüş, refah düzeyi artış göstermiş ve hayat standartları yükselmiş bir ülkedir. Bu kazanımlarını kamu yönetiminin artan yükü nedeniyle akamete uğratmamalıdır.

Türkiye’de kamu reformu mutlaka hayata geçirilmeli ve sistemde köklü yapısal değişikliklerin yapılması zorunlu görülmektedir. Bu reformlar, ekonomik gelişmeler yavaşlamadan, temel göstergeler bozulmadan, bütçe gelirleri azalmadan yapılmalıdır ki işe yarasın. İş işten geçtikten, testi kırıldıktan sonra yapılan reformların etkisi zayıf olmaktadır.

Kamu reformları, duruma ve şartlara göre değiştirilen mevzuat değişikliği anlayışından kurtarılmalı, uzun vadeli bir stratejiye dayandırılmalıdır. Kamu yönetiminin; örgütlenme, personel istihdamı ve kaynak kullanımı yönünden kontrolsüz büyümesi sınırlandırılmalıdır.

Her şeyi yapan devlet değil, yetkilerini özel sektör ve STK’larla paylaşan, vatandaşına güvenen, düzenleyici rol oynayan devlet güçlüdür.

Son zamanlarda; Ortadoğu’daki gelişmeler, Suriye´deki savaş, kaçan sığınmacıların durumu, Rusya Krizi ve Türkiye´nin de içinde bulunduğu yükselen ekonomilerde görülen yavaşlama, dikkatle izlenmeli ve olası olumsuz sonuçların gelecekte yaratacağı etkiler öngörülerek önlem alınmalıdır.

Bunun sinyalleri gelmeye başlamıştır.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum Yap

Yazarın Diğer Yazıları