Doymak mı doyurmak mı? 

09.09.2020 10:19

Kültür öğrenilen bir şey. Yaşamsal gereksinimlerimizin birçoğunu edindiğimiz ya da öğretilen kültür parçacıklarıyla tanıyoruz. Tanıdığımız kadarına keyfimize veya aldığımız hazza göre şekil veriyoruz. İlk sırayı tabii ki beslenme alışkanlıklarımız alıyor. Sonuçta yaşamak için beslenmek zorundayız. Hepimiz paşa paşa günde en az iki öğün yemeliyiz sağlıklı bir bedene sahip olabilmek için. Aslında meseleye yemek için mi yaşamak, yaşamak için mi yemek soruları da katkı sunuyor. Kısa bir beyin jimnastiği ile işin felsefesine ulaşabiliriz. Cevap hepimizi beslenme kültürümüze götürüyor. Edinilmiş öğretiler sayesindene yemeyi tercih ettiğimizden; nasıl, nerede, ne kadar, ne şekilde ve kimlerle yediğimize kadar upuzun bir cevaplar kümesine yolculuk başlıyor. Tabii doğanın cömertliği de bu deneyimlerimizi belirlememizde önemli bir etken.

Doğa demişken küresel ısınma, tarım ve hayvancılık sektöründeki inişler ile birlikte insan nüfusundaki artış her istediğimiz besine istediğimiz an istediğimiz kadar ulaşamamamıza neden oluyor. Bu gerekçelerde önemli belki ama esas mesele bazıları daha fazla alıp daha fazla yerken ve daha fazla çöpe atarken bazıları aç uyuyor. Şimdi okurken “hayatın hangi yanı eşit ki” dediğinizi duyuyorum. Hiçbir yanı!  Ama ne demişler her sorunu ve olumsuzluğu fırsata dönüştürmek de biraz İNSAN olanın elinde. 

Kimileri tıksırana kadar yerken kimileri aç uyuyor demiştik ya, bu artık dünyada çok olağan karşılanan bir gerçeklik. Haber bültenlerinde patates çuvalları için birbirini döven ezen insanlara rastlamak bizi belki de alıştırdı bu açlığa. Ya tokluğa nasıl alıştık dersiniz? Ya da esas tokluk nedir diye sorarsanız…

İşte esas tokluk 1967 yılında Arizona’da başlayan bir fikir hareketiyle doğdu. Nasıl mı? Hadi biraz tarihin tozlu ama insanlık için pırıl pırıl sayfalarına geri dönelim.  

Kendini yoksullara yardım etmeye adamış bir aşevi gönüllüsü olan John van Hengel, bir gün yiyecek dağıtırken aşevinin çöpünü karıştıran bir kadınla karşılaşır. Kadın yalnız başına çocuklarına bakmaktadır ve onları besleyebilmek için market ve aşevlerinin atıkları arasında bulduğu kullanılabilir durumdaki gıda maddelerinden yararlandığını söyler. Van Hengel fark eder ki bir tarafta aç ve yoksul insanlar, diğer tarafta ise son tüketim tarihi yaklaştığı veya ambalajı hasara uğradığı için kullanabilir durumdayken atılan, imha edilen tonlarca ürün vardır. Bu çelişkiye dikkat çeken Hengel çevresindeki marketleri ve üreticileri ikna ederek bu tür ürünlerini bir ücretsiz dağıtım deposuna yatırmalarını sağlar ve ilk gıda bankasını kurar.

Gıda bankacılığı kavramı o yıllardan günümüze kadar aç ve besine ihtiyacı olan insanların karnını doyuran bir gönüllülük ya da başka bir tanımıyla insanlık görevi olarak yaşam kültürümüze dahil oldu. Bugün dünya genelinde 30 bine yakın gıda bankası, 6,5 milyon kişiye 540 bin ton gıda dağıtıyor.

Doymak mı doyurmak mı? Yaşamanın en büyük gereksinimi beslenmek ise insan olmanın en büyük gereksinimi de doyurmaktır. Günümüzde kesesini daha çok doldurmak yerine doyurmak için kesesini boşaltanlara sadece alkış tutmak yetmez, onca aç insan yaşamaya çalışırken. Kesemizden destek katmak gerek, mümkünse kardeş payı yapmak gerek. Doyurmanın zevkine varmak gerek.

Türkiye’de de çok sayıda sivil toplum örgütü gıda bankacılığı sistemini kullanarak ekonomik durumu yetersiz insanlara destekte bulunuyor. Son günlerde pandeminin de etkisiyle sokaklarda yaşayan insanlar daha da gözüme çarpıyor. Bu insanlar askıda ekmek bulamayabilir, çöpleri karıştırıp evine yeterince sizin tabaklarınıza bolca koyduğunuz sonra hunharca çöpe döktüğünüz yiyeceklerin artıklarını götüremeyebilir. Şu günlerde gıda bankacılığı üzerinden zor durumda olan insanlara destek olmak çok daha değerli. Bu kapsamda Temel İhtiyaç Derneği pandemi ortamında sosyal mesafe sorununu ortadan kaldırarak yardımlarını devam ettirebilmek için Kadıköy Belediyesi ile işbirliği yaptı. ‘Otomat Gıda Bankacılığı’ kurdu. Otomat Gıda Bankacılığı nasıl mı çalışıyor? 

Kadıköy Belediyesi’nde görev yapan psikolog, sosyolog ve sosyal hizmet uzmanları tarafından tespit edilen ihtiyaç sahipleri, cep telefonlarına gelecek SMS’te yer alacak kodu, otomat üzerinde yer alan panele girerek istediği zaman kolilerini alabilecek. Pilot bölgelere montajlanan otomattan verilen gıda kolisinde salça, yağ, bakliyat, tuz, un gibi yiyecek malzemeleri yer alırken; hijyen kolisinde sabun, deterjan, çamaşır suyu gibi ürünler bulunuyor. Bu uygulama gelecek nesillerin en azından eşit oranda beslenme hakkını koruyacak çok önemli bir adım. Umuyorum ki her gelecek yeni günde kesesi dolu, her ay evine yiyeceğinden çok daha fazlasını götürme imkânı olanlar doymayı değil doyurmayı daha çok seçecek.Ve yine umut ediyorum ki TİDER ve bu hassasiyetteki sivil toplum örgütlerinin yanında olacak insani değerleriyle yaşamayı seçen insanlar daha da artacak ve yerel yönetimler her insanın beslenme hakkının arkasında daha da duracak. O zaman doyurmanın zevkini hep birlikte tadacağız. 
 

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum Yap

Yazarın Diğer Yazıları