Çocuklarınıza yaş ve cinsiyet ayırt etmeden sorumluluk verin

14.01.2021 11:19

Değerli Okurlarım,

Kısa bir aradan sonra hayatlarımızı adadığımız, varlıklarına canlarımızı feda ettiğimiz çocuklarımızdan konuşmaya devam edelim istedim yine. “Türkiye’de en önemli iş nedir?” diye bir soru olsa tereddütsüz “anne – babalıktır” diye cevap veririm. Çünkü anne babalar geleceğin vatandaşlarını yetiştiren en önemli iki aktördür. Öğretmen olarak bizler de bu gelişimi ancak zenginleştirebiliriz diye düşünüyorum.

Sorumluluk en önemli değerlerimizden birisi şüphesiz. İnsanoğlu sorumluluk duygusuyla doğmaz. Bu bir davranış biçimidir ve mutlaka öğrenilmesi gereken, rol modellerle desteklenmesi lazım gelen tartışmasız bir gerçektir. Çocuk sorumluluk duygusunu çok küçük yaşlarda ki bilim insanları en geç 3-4 yaş diyor, rol model davranışlarla öğrenmelidir. Genellikle koruyucu anne baba olarak bizler çocuklarımızı el bebek gül bebek yetiştirdiğimizden, onları gözümüzden sakındığımızdan bu davranış biçimini onlara öğretmekte gerekli hassasiyeti gösteremiyoruz. Oyuncakları varsa büyük kardeşleri, yoksa annesi tarafından toplanan, odası düzeltilen, kıyafetleri eline verilen, ayakkabısı giydirilen, okul çantası, beslenme çantası özenle hazırlanan koca koca çocuklar yetiştiriyoruz. Onların tek sorumluluklarının ders çalışmak, ödev yapmak olduğunu düşünüyoruz. Hatta ödevlerini de o yorulmasın, öğretmenlerine mahçup olmasın diye biz yapıveriyoruz.

Ancak çocuk ergenlik çağına geldiğinde evde bize hiç yardım etmediğini, kendisinden başka kimseyi düşünmediğini gördüğümüzde onlara bir anda sorumluluklar vermeye başlıyoruz. Verilen görevleri yapmadıklarında da başlıyoruz yakınmaya. Söz dinlemediklerini, hırçınlaştıklarını, bizim zamanımızda böyle şeylerin olmadığını, bu zamanın çocuklarını yetiştirmenin artık çok daha zor olduğunu söylüyoruz çevremizdekilere.

Biraz gerilere, bizim zamanımıza gidelim isterseniz. Evlerimizde her şeyin önümüze geldiği, oyuncaklarımızın toplandığı, kıyafetlerimizin özenle seçilip bizlere verildiği bir çocuk muyduk? Eminim değildik. Çocuklarımızın yaşlarında iken koca evi çekip çeviren, küçük kardeşlerimize bakan, kalabalık bir ailedeysek bize ait kıyafetleri hemen saklayan, lazım oldukça ortaya çıkaran, yemek yapmayı öğrenen ve ev halkına yemek yapıp takdir bekleyen, okuldan arta kalan zamanlarda bir yerlerde çalışıp ev geçimine katkıda bulunan çocuklardık.

Bakın şimdi ben kardeşimle Pazar pazarında su ve börek sattığımız ilkokul yıllarımı hatırladım bunları yazınca. Bizi tanıyan birisi çıkacak da soğuk su sattığımızı görecek, dalga geçecek diye ödümüz kopardı. Ama tüm bu korkularımıza rağmen pazar günlerini iple çekerdik. Kendi kazandığımız paradan bize pay verilecekti ve dilediğimiz gibi harcayacaktık. Bunları düşünerek, alacağımız yiyecekleri hayal ederek keyifle satardık suyumuzu. Koca su termosunu küçücük ellerimizle dayanışma içinde taşırdık.

Peki ne değişti o günlerden bu günlere? Bu soruyu velilerime sorduğumda: “Hocam, ortalık güvensiz, her yer tehlikeli, zaman kötü, değil çalıştırmak markete gönderemiyorum çocuğumu!” şeklinde yanıtlar alıyorum.

Gerçekten zaman kötü. Etrafımız yalnızlaşmış, içine kapanık ve ne yapacağı belli olmayan, kanı deli akan yetişkinlerle doldu. Fakat bu yetişkinleri yetiştiren biziz. Tek sorumluluğu ders çalışmak olan çocuklarımızı Türkiye’nin en iyi üniversitelerine gönderiyoruz ama kendileriyle baş başa kalan çocuk, yemek yapmaktan aciz, özgüveni düşük, kendisinden başkasını düşünmeyen bir birey olarak paramızın gücüyle yaşamını sürdürüp okuduğu okulunu başarıyla tamamlıyor. Sonra da biz bu gençten sorumluluk sahibi olmasını ve böyle bireyler yetiştirmesini bekliyoruz. Bu durum yazık ki çınar ağacından tatlı bir meyve beklemekten farksız dostlar.

Tamam da hocam, biz bu çocuklara bu “sorumluluk” işini nasıl öğretelim? Adamların bir şeyi taktığı yok ki! Dediğinizi duyar gibiyim. Aslında çok kolay bir öğretme taktiği var. Onlara gerçekçi ve hayatın kendilerine sunduğu bedel ödeme yöntemleriyle bu davranışı kolayca aşılamamız mümkün.
Sorumluluk duygusunu öğretmenin iki net yolu var. Ya korkutarak, utandırarak, bağırıp çağırarak bu duyguyu aşılayacağız, ya da utandırmadan, yerine getirilmeyen görevlerin bedelleri ödetilerek, yaşına ve cinsiyetine uygun seçimler yaparak, adım adım, sabırla bu duyguyu ömür boyu taşıyacağı biçimde aktaracağız.
Birinci yöntem çok kolay fakat sonuçları ağır. Yine sorumluluk duygusu aşılanır ama diğer duygularımıza ciddi zararlar verir. İkinci yöntem de ciddi sabır ve zaman ister.

Ünlü psikolog Doğan Cüceloğlu Hoca’nın “Geliştiren Anne Baba” adlı bir kitabı var. Şu sıkıcı salgın günlerinde bir okumanızı tavsiye ederim. Doğan Hoca kitabında bu konuda aile toplantılarını çok önemsediğini belirtiyor. Gerçekten de ailemiz içerisinde 3 yaşındaki çocuğumuzun da söz sahibi olduğu haftada yarım saati geçmeyen bir toplantı çok faydalı oluyor. Böyle bir toplantı yaptığınızı düşünün ve ilk aşama olarak evde yapılacak işlerin listesini birlikte yapın. . Ev halkı arasında bu işleri paylaştırın. Paylaştırırken yaş, gelişim düzeyi ve yapabilecekleri de göz önünde bulundurun elbette.

3 yaşındaki bir çocuğumuzun da kendi yapacağı en az iki sorumluluğu kendisinin seçmesini sağlayın. Bu seçim esnasında kendisinin yapamayacağı bir şey de seçebilir. Ona teşekkür edin ve yapamayacağını bildiğiniz işi kısa da olsa deneme fırsatı oluşturun. Çocuklar sorumluluğu öğrendikçe çok severler. Hele ki başarma duygusunu da tattıklarında mutluluklarına diyecek yoktur. Sorumluluklarını yerine getirmeyen çocuklara en sevdiği şeylerden mahrum edeceğiniz bir liste daha yapın. Kendisi seçeceği bir mahrumiyete maruz bırakın onu. Hayat maalesef böyle öğretiyor gerçekleri bize. Zamanla göreceksiniz ki, iyi iletişimle zenginleşmiş bir çocuk yetişmeye başlayacak.

Ergenlikte bu sürece başladıysanız işiniz epey zor. Bu taktikler de işlemez artık onlara. Anne dili girmelidir biraz devreye ve hiçbir şey için geç kalınmadığı akıldan çıkarılmamalıdır.

Yazıma yorumlarınızı hemen yazının altına bekliyorum dostlar. Sizden gelenleri okumak bana güç ve ilham verecek.
Kalın sağlıcakla…

Yorumlar

  • 1

Hilal GÖNENÇ dedi ki;

2021-01-14 13:37:47

Sevgili Mehmet düşüncelerine katılıyorum. Ve yazını paylaşıyorum.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Yorum Yap

    Yazarın Diğer Yazıları