Bir günde dört mevsim: Antalya Beşkonak

04.03.2019 17:30

Bir günde dört mevsim var. Yağmuru, rüzgarı, bulutu, güneşi yaşıyoruz. Bir taziye çadırında bisküvi arası lokum yani “kıstırma” yerken beliren gökkuşağı da iklim çeşitliliğinin tuzu biberi oluyor.

“Dağ kolunun adamı, hasta eder sağlamı” derken Serik’te Beşkonak, Başlar ve Akbaş köyleri tarif edilirdi. Oysa 1980’li yılların başında, Pıynar kökünden kendi piposunu yapan usta kişilerdi bende. Oysa şimdi devir değişti, o köylerde yaşayanlar hem eğitimle bir adım öne geçti, hem de Beşkonak’ta başlayan turizm hareketi sayesinde.

Boşuz, avarayız ya. Harbiden tutanın elinde kalıyoruz ya. Değerli meslektaşım İdris Taş’ın yıllardır başaramadığını, kardeşi Adem başardı. Geçtiğimiz haftasonu sabahın 07.30’unda aradı. "Hadi köye gidelim” dedi. Ben bu tür tekliflerde ses tonuna dikkat ederim. Bu da tıpkı İbrahim Yıldırım’ın Karaköy’e davet ediş şekli kadar sıcak ve samimiydi.

Bir Manavgatlı olarak, nüfus kütüğünde Taşağıl yazan biri olarak teee 2006 yazında gitmiştim Köprülü Kanyon’a. İlkem 4 yaşında, Özüm 11. Arkadaşlar çocuklarını almamışlar. Ben götürmüştüm. İyi de etmişim. Siz siz olun eğer raftinge gidecekseniz çocuklarınızı da götürün. Orada gerekli güvenlik önlemi alınıyor zaten.

Şimdi burada hikayeyi uzatmak istemiyorum. Her halükarda bu masal ikiye bölünecek. Yediğimiz içtiğimiz değil, gördüklerimiz önemli. Fotoğraflara yer kalsın istiyoruz.

Ama yol üstünde, Taşağıl’ı geçtikten sonra Kaymaz’da sol yamaçtaki “Gelin Taşı’nı anlatalım. 1991 yılında Ahmet Dökdök’e anlamıştım. Hem ekmeğin kutsallığı, hem yaradanın gücünü anlatan bir efsane demişti.

Efendim Yörük göçü sırasında bebek altını pisletir. Annesi ıslatılmış yufka ile çocuğun altını temizler. Oracıkta taş olur.

Biraz ilerde karşımıza keçi sürüsü çıkıyor, çoban orta yaşlı bir kadın. İlk molayı Beşkonak’ta Klas Rafting’de veriyoruz. Adem’in amcası burada küçük bir pansiyon / restaurant işletiyor. Buz gibi havada, sabah kahvesini gürül gürül akan ırmağa nazır içeceksin deseler inanmazdım. Ama öyle bir çay buldum ki, kahveyi öteledim.

Sabah kahvemizi yol kenarında Adem’in bir tanıdığında içtik. “Sabah ile öğlenin tam ortası. Şimdi kahve içilir” dedi, iyi de etti.

Bir günde dört mevsim var. Yağmuru, rüzgarı, bulutu, güneşi yaşıyoruz. Bir taziye çadırında bisküvi arası lokum yani “kıstırma” yerken beliren gökkuşağı da iklim çeşitliliğinin tuzu biberi oluyor.

Daha sonra Adem’in mahallesine geçtik. “Yardibi.” Adem’in kartal yuvası evine uğrayıp çıktık. Koca bir yüz yılı geride bırakmış Elif Nene’nin hayır duasını almaya gittik. Kaynanam sever. Mis gibi bir köy sofrasına rastladık. Çocukluğumuzun lezzetlerine yolculuk.

Bu arada mahallenin camisine uğradık. Yok, namaz değil. Cami dökülüyor. Adem ve ailesi bir şeyler yapmaya çalışıyor orada yaşayanlar da, ama yetersiz. Büyükşehir Belediyesi bundan haberdar mı sahi? Ya da Manavgat Belediyesi.

Bölgeyi turlayarak başlangıca, yani Klas Rafting’e bir kez daha uğradık. Bu kez öyle sert bir kahve koydum ki fincana, kılcal damarlarıma kadar hissettim. Ve yol zamanı. Gürül gürül akan Köprüçayı’nı, gümbür gümbür bir günü geride bırakıyoruz.

Haftaya sadece Köprülü Kanyon’u, ya da Köprüçayı’nı yazacağız.

Pisidya Bölgesinin önemli kentlerinden Selge’yi Eurymedon (Köprüçay) vadisi üzerinden Pamfilya merkezine bağlayan köprüleri göreceğiz.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum Yap

Yazarın Diğer Yazıları