Benim Antalya Gastronomi Çarşısı gibi bir hayalim var…

07.04.2022 11:42

Geçen Hafta Sakıp abimin daveti üzerine Sobacılar çarşısı içerisinde bir meyhaneye gittim… Meyhane derken, dörder kişiye özel mangalların olduğu, sipariş verdiğin eti kendin pişirdiğin, yaklaşık 20'ye yakın meze sunumu olan, Çarşamba, Cuma, Cumartesi Sakıp abi ve ekibinin müzik yaptığı Anason Meyhane… Burası eskiden yıllarca AKAY’ın KAHVESİ olarak bilinmişti…

Arabamı TANDIRCI İBRAHİM UYSAL’ın yanında bulunan otoparka park ettikten sonra o kadar eskilere gittim ki… SOBACILAR ÇARŞISI’na girdikten sonra selamlaştığım her dükkan sahibi ile adeta dünü yaşadım…

HAYAT POLİKLİNİĞİ’nin olduğu binanın yanında köşede ZEKİ AŞEVİ vardı, 1993 veya 1994’lerde Oğuz Kalaycı bu mekanı devir alarak TENEKE BAR yapmıştı…

DÖNERCİLER ÇARŞISI’NIN GİRİŞİNDE KRİSTAL DÖNER VARDI…

O yıllarda DONDURMACI İBRUŞ’un yanında eski manav Orhan Manavuşak ve ortağı Recep Uçkaç KRİSTAL DÖNER’i açmışlardı, dönerden sonra da tandır yaptılar… Ustaları Çorumlu Zeki Ateş idi… Arkasında ARZUM DÖNER, onun yanında AZİZ USTA, onunda yanında BURSA İSKENDER vardı…

TENEKE BAR’IN ANTALYA VE SAKLIKENT’TE MÜDAVİMLERİ VARDI…

Kristal kapanınca Zeki Usta, Oğuz Abinin yanında Tandır yapmaya başladı… TENEKE BAR’ın üst katında canlı müzik yapılırdı… Saklıkent’de de hizmet veren Oğuz Abi’nin mekanlarında Dr. Kadir Şanlı, Eczacı Atilla Güney, Raşit Cilacı, Dr. Burhanettin Çalım, Özcan Kırmızıoğlu, Nedim Saraçoğlu, Kaya Olcay, Ahmet Uluç, Mehmet Uluç, Ali Özkan, Yalçın Olcay hatırladığım kadarı ile müdavim isimlerdi…

Mezeleri Oğuz Abinin eşi yapardı… Hamsi Tava mutlaka yaz ve kış olur, Arap kadayıfı, yaprak sarma, şaksuka ve pilakisine doyum olmazdı…

TENEKE BAR’ın yanında PAÇACI ŞEMSİ, biraz ilerisinde arkaya geçilen dar ara sokağı geçince ÜÇ YILDIZ LOKANTASI, onun arkasında PİYAZCI MUSTAFA, daha da karşıya gidersen FONDİP MUSTAFA’nın yeri vardı…

FONDİP MUSTAFA ABİ, NEVİ ŞAHSINA MÜNHASIR BİR İNSANDI…

Rahmetli Mustafa Eğriboyun Kaşlı idi, imkansızlıklar nedeni ile okuyamamış, henüz 16 yaşında doğduğu Kaş’ın Dere köyünden 1959 yılında Antalya’ya yürüyerek gelmiş, Ticaret Odası'nın restoranında işe başlayıp, daha sonra kendine 1982 yılında Antalya’nın ilk birahanesini açmıştı…

Birahanenin kapısında “Padişah Otağı”altında da bir dikişte içmek anlamına gelen FONDİP yazardı…

Bu ismin yıllarca kendi isminin önünde yer alacağını sanırım nur içinde yatsın Mustafa Abi de bilemezdi…

Yokluk ve imkansızlık nedir çok iyi bildiği için, kendinden sonra KAŞ’tan gelen herkes onun misafiri olmuştu. Tüm Kaş’tan gelenleri yedirir, içirir ve ağırlardı…

ZİNCİRLİHAN’A GİRERSENİZ İKİ AYRI LEZZET DURAĞI İLE KARŞILAŞIRSINIZ…

Kalekapısına doğru yürüyüp, Zincirli Han'a girin…

Rahmetli Mustafa Parlak’ın Zincirli Hanın içerisinde 1954 yılında açtığı PARLAK RESTORAN, Mustafa abinin 1982 de vefatından sonra oğlu sevgili Güray’ın işe hakimiyeti ve disiplini ile mumbar, hibeş, ıspanak sarma, şakşuka, pilaki gibi mezelerin yanında, zeytinyağlı yemekleri, etli sebze yemekleri, mangal ateşinde ağır ağır pişerek müthiş bir lezzete ulaşan tavuk ile yanında sunduğu meyhane pilavı Antalyalılar için bugün bile uğrak limanı haline gelmiştir…

Rahmetli HASAN ANTALYA’nın Zincirli Han içerisinde 1960 yılında açtığı tandır, şiş köfte ve piyaz dükkanı Hasan Antalya’nın vefatından sonra oğlu sevgili Akay tarafından asıl menüsü yanında mezeleri ile de Antalya Gastronomisine bugünde hizmet etmektedir…

Hikayesi ve başarısı üç kuşaktır dillere destan olan Yedi Mehmet o yıllarda Yayla Palas Oteli'nin yanındaydı…

Borsa Kahvesi'nin arkasında İşletmeciliğini Rahmetli Hüseyin Büyükcoşkun’un yaptığı Ankara Lokantası vardı.

Bu saydığım isimler gibi İskelede Babanın Yeri ve Zeytinin balık lokantası da o dönemde ailece gidilen ve içki içilen mekanlarıydı…

İsimlerini saymayı unuttuklarım beni affetsinler, yazımın amacı dünün Antalya Mutfağını anlatmak değil, bu gün ne yapıyoruz? Sorusuna bir cevap bulabilmektir…

Sıcak bir iklimin olması Antalya’yı bir sebze ve meyve cenneti yapmıştır… Böyle bir memlekette sebze ve meyve ağırlıklı  bir gastronomi doğmasına rağmen, ne yazık ki son yarım yüzyılda Antalya’da yirminin üzerinde sulu yemek pişiren restoran varken, bu gün maalesef yok denecek kadar azdır…

SOBACILAR ÇARŞISI BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ TARAFINDAN ANTALYA ESNAF VE SANATKARLAR ODASI BİRLİĞİ (AESOB)’NE VERİLMİŞTİR…

Çok anlamlı ve duyarlı olan bu icraatı, AESOB yönetimi SOBACI ESNAFININ kullanımına vererek taçlandırmıştır…

Bugünü değerlendirdiğimizde, buradaki SOBACI ESNAFI gördüğüm kadarı ile ayakta kalabilmek için büyük mücadele vermektedir…

Kiralarının ne kadar olduğunu bilmiyorum… Fakat sanatlarının karşılığını gelir olarak alamadıklarını düşünüyorum…

Dünün kutsal ve yüce mesleği sobacılık sanıyorum ki bugün zor bir süreç yaşıyor…

SOBACILAR ÇARŞISINDAKİ ZANAATKARLARIN IŞIĞI KÖŞESİNE KURULACAK SOBACILAR ÇARŞISINDA YAŞASIN…

Buradaki Sobacı Esnafı bu dükkanların kiralarından geçimlerini sağlayabilmek için ömür boyu pay alsınlar…

VE BU ÇARŞI BİR GASTRONOMİ ÇARŞISI OLSUN…

Antalya yıllarca bir gastronomi merkezi olmuştur…

Antalya’mızın kendi yemek kültürü dışında, son iki yüz yıl içerisinde Antalya’ya yerleşen Giritliler, Moralılar, Selanikliler ve Arnavutların yanında Mısır'dan gelenlerde Antalya yemeklerine fevkalade bir çeşitlilik ve zarafet katmışlardır…

Tabii ki Yörük kültürü ile dolu Toros dağlarının keçi peyniri, tereyağı, buğdayı, sütü ile yapılan yemeklerinde de, bir kültürün gastronomiye yansıyışı nedeniyle yine harika bir damak keyfi ile karşılaşmaktayız…

1970’Lİ YILLARDA BU KÜLTÜRÜ ÇOK DAHA İYİ HİSSEDİYORDUK…

İskele’nin beyaz örtülü salaş meyhanelerini,

Grida’nın kafasından balık çorbası yapan “Babanın yeri”ni,

Mezelerin ustası “Fondip”i

Çorbası ile“Cilacı” veya “Paçacı Şaban”ı,

Tandırda “Akpınar”ı,

Helvada “ Hayfa Barut”u

Dönerde “ Hakkı Baba”yı

Dondurmada “Zamora”, “İbruş”, “Geyikoğlu”nu,

Serpma börekte “İbrahim Çalışkaner”i,

Turşu’da Muammer’i,

Paça’da Şaban ve Şemsi’yi

Boğaca’da 18’i

Antalya yemeklerinde “Parlak”ı,

Şiş köfte ve kelle için “”Hasan Antalya” ve Topçu’yu

Piyazda” Sami”, “Mustafa” yı

Muhteşem mutfağı ile “Yedi Mehmet”i,

“Ankara Lokantası” ve “Şehir Restoran” ve ismini sayamadığım veya unuttuklarımın tümünün çarşının girişindeki enformasyon ofisine hikayelerini anlatan kitaplarını veya broşürlerini koyalım…

Saydığım veya sayamadığım isimlerden ya da bu isimleri yaşatmak isteyen sonraki kuşaklarından bu çarşı içerisinde olmak isteyenlere öncelik tanınsın…

ANTALYA’YA GELEN TURİST BÖYLE BİR ÇARŞIYA MUTLAKA UĞRAYACAKTIR…

Hemen yan tarafında çok kullanılamayan bir yer altı otoparkının da böylelikle harekete geçeceğini düşünüyorum.

Böylelikle hem Antalya’nın yok olmak üzere olan gastronomisini ayağa kaldırmış oluruz, hem de Antalyamıza önemli bir gastronomi destinasyonu kazandırmış oluruz…

Hayallerin gerçek olması, şarkılarda kalmasın…

Yorumlar

  • 8

ümit erim dedi ki;

2022-04-07 15:26:02

Emincim süper bir proje eğer hayata geçirirsen İspanya Barcelona da benzer pazardan çok daha güzeli olur.Selam ve sevgiler.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Yorum Yap

    Yazarın Diğer Yazıları