Ayna ayna söyle bana

25.01.2022 09:47

Aynaya baktı uzun uzun. Yıllardır hiç görmüyormuş gibi. Sanki son kez bakıyormuş gibi. Önce saçlarını fark etti. Eskiden pırıl pırıl olan saçları, şimdi biraz seyrelmişti. O yüzden kısa kullanıyordu artık. Sonra gözlerine takıldı gözleri. Donuk bir çift göz ona bakıyordu.

Gözlerinin kenarında ne çok yol vardı ince ince. Ya gözlerinin altındaki mor halkalar? Daha olgun bir hava verirken ona yaşını da belli ediyordu. Nedense aklına büyük ağaçlar geldi. Hani ağacın kesildiği yerden halkalarını saydığında yaşı çıkar ya ağacın.

Nedense bu mor halkalar, onun olgunluğunun nişanesi gibiydi. Gülümsedi kendi kendine. Ağzının kenarındaki çizgiler derinleşmişti. Gülmek bana yakışıyor ki, dedi. Yürüdü geçti aynanın önünden.

Bir ayna, yılların bize hediye ettiği değişimleri çok rahat gösterir. Yeter ki bakmayı bilelim. Bu işin kolay kısmı. Önemli olan, ruhumuzun değişimlerini görebilmek. Ruhumuz da değişir zamanla. Düşüncelerimiz nasıl değişirse ruhumuz da bu değişime ayak uydurur. En güzel tarafı da zamanla duygularımızı daha iyi tanımamızı sağlaması.

İlk tanımamız gereken duygunun kızgınlık olduğunu düşünüyorum. Çünkü küçük yaşımızdan itibaren sevgiyle beraber kızgınlığı da yaşamaya başlarız. Bize güç veren, enerji veren duyguların başında gelir. Ancak nerede, ne zaman kullanacağımız o kadar önemli ki. Hepimiz kendimize yönelik bir saldırı olduğunu düşündüğümüzde buna kızgınlıkla yanıt veririz.

Bir çocuğun elinden hiç açıklama yapmadan oyuncağını alırsanız çocuk size kızgınlıkla cevap verir. Eşi tarafından sürekli değersizleştirilen kişi, kızgınlıkla cevap verir. Verdiği sözü yerine getirmeyen kişiye kızılır. Bu örneklerde görüldüğü gibi kişinin değerine, gereksinimlerine bir saldırı olduğunda kişi buna kızgınlıkla cevap vermektedir.

İfade edilmeyen kızgınlığın zamanla öfkeye dönüştüğünü söyleyebiliriz. Bu yüzden ifade etmek önemlidir.

Ancak bir de neye ve kime kızgın olduğumuzu tam anlayamadığımız durumlar yaşarız. Ya da kızgınlıkları o kadar fazladır ki kişinin, neye ya da kime kızgın olduğunu seçememektedir. En tehlikelisi de budur. Bu duyguyu anlamlandırmak için çok çaba harcamamız gerekir.

İfade edilmemiş kızgınlıkla, bir şekilde intikam duygusuna da dönebilir. İşte burada kendimizi çok iyi gözlemlememiz gerekir. Kendimize sorular sormalıyız: Bu hayatta beni en çok sinirlendiren şeyler neler, nerede kendimi tutmaya çalışıyorum, en çok hangi ortamda kimlere için için sinirleniyorum? Ya da en çok kendimde neye sinirleniyorum, hangi özelliklerimi hiç sevmiyorum, neyimi değiştirmek isterdim?

Bunların cevabını vermeye başladığımızda birçok şeyi yakalayabileceğimizi düşünüyorum kendimizle ilgili. O zaman gerçekten duygularımızı tanımaya başlayabiliriz. Çünkü yaş aldıkça duyguları tanımaya başlamıyoruz analizlerimizi daha iyi yaptığımız için duygularımızı anlıyoruz.

Hayat hepimizi için iniş çıkışlarla dolu. Hep aynı duyguda kalamıyoruz. Zamanla yorgunluklarımız birikiyor. Öyle birikiyor ki tepkisiz kalmayı tercih etmeye başlıyoruz. İşte o zaman asıl tehlike başlıyor. Vazgeçişler dönemi. Hiçbir şeyden vazgeçmeyelim.

Hayat öyle ya da böyle bitecek. Ama bu hayatı niye daha anlamlı yaşamayalım? Haydi önce kızgınlıklarımızdan başlayıp soruları cevaplayalım. Hiçbir şey kaybetmeyiz, belki biraz yoruluruz. Ancak çok şey kazanacağımıza eminim. En büyük kazancımız da kendimiz olacak. Daha ne isteriz ki!..

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum Yap

Yazarın Diğer Yazıları