Ağızlarında puro

23.11.2019 15:52

Bir sabah uyandık ve hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bir güne doğdu güneş.              

İlk tetiğe kim bastı, ilk kurşun kimi vurdu, atılan bomba ilk hangi çocuğun canını aldı, binlerce füzenin nereye düştüğünün belli olmadığı bir güne uyandık coğrafya olarak.

Bunu da ülkenin yarısı 70’li yıllardaki Muhammed Ali Cley'in unvan maçlarını seyreder heyecanıyla televizyondan izledi sabahlara kadar günler gecelerce. 

Aslında Salı’dan belliydi Çarşambanın gelişi. Sadece ilk kim hangi günün hangi saniyesinde basacaktı düğmeye, ilk kimin kanı akacaktı kara toprağa. Belirsiz olan buydu.

Binlerce kilometre öteden gelip sözüm ona Ortadoğu coğrafyasındaki “Az gelişmiş,cahil Müslümanlara“ demokrasi ve özgürlük getirecek aydın ve demokrasi havarisi batılıların kim oldukları belliydi.    

Bunlar,danışmanlarının belirlediği bir hafta sonu sayısız beygir gücüne sahip dev gibi siyah zırhlı makam arabalarının içinde kendilerine eşlik eden onlarca koruma ordularıyla giriş yaptığı uçsuz bucaksız malikanede bir araya gelen birkaç kişiden fazlası değiller.

Ağızlarında bulunan Gurkha Black Dragon marka puroların dumanını içlerine çekerken, ellerindeki kristal kadehlerde gerektiği kadar soğutulmuş Dalmore 64 Trinitas viskilerini yudumlayan Ortadoğu coğrafyasına yeni şeklini vermeyi hedefleyen özgürlük ve demokrasi getirmek için hazırlanan Hollywood senaryosu yazarları. Onlarca, yüzlerce yıldır sahnelenen oyun da bu değil mi zaten?

Peki ,Özgürlük ve demokrasi kime lazım?  İnsana değil mi? Yani  “Eşref-i mahlukat”  yaratılanların en hayırlısına. Peki bu özgürlük ve demokrasiyi diğerlerine kazandırmaya çalışan kim yine Eşref-i Mahlukat yani yine yaratılanların en hayırlısı.

O zaman ÇOCUKLAR neden ÖLÜYOR?  

Yetişkinler demokrasilerini özgürlüklerini çocukların cansız bedenleri üzerine inşa edince veya onları anasız ,babasız vatansız bıraktıkları zaman daha mı çok özgür olacaklar ? 

Farkında mısınız dünyanın dört bir yanında aynı senaryo sahneleniyor?

Hani şu ağızlarında puro ellerinde kristal kadehler olan yazarların kaleme aldığı senaryo.

Canları hangi ülke de izlemeyi çekerse orada sahneye konuyor oyun. Bir bakmışsın Mısır, Irak, Suriye, İran, Lübnan, Bolivya, Venezüella, Şili bazen içlerindeki ufak tefek anlaşmazlıklarda Fransa, Yunanistan hatta İngiltere.

Dikkat edin dünyanın birçok yerinde yüzlerce binlerce protesto olayları olurken sadece Ortadoğu ülkelerinde içlerinde on binlerce çocuğun yer aldığı milyonlar can veriyor.

Bazen metro zammı, bazen yolsuzluk iddiaları, bazen anayasal haklardaki değişiklik, seçime hile karışması, lakin en önemlisi PETROL ve kıymetli madenler.

Milyonlarca insanın, kadının, çocuğun canına mal olan saçma sapan nedenlerden en dikkat çeken ikisi. En yakın örnek İran’da aylardır birçok nedenle karıştırılmak istenen sokaklar en nihayet benzin zammıyla yangın yerine döndü.

Olay, devlet tarafından sübvanse edilen benzinin litresi, aylık 60 litreye kadar bin tümenden (50 kuruş) bin 500 tümene (75 kuruş) yükseltildi. Araç başına bir ay içinde 60 litreden fazla benzin alınması halinde benzinin litre fiyatı 3 bin tümen (1,5 TL) olacak.

Ne yazık ki İran için kötü bir haber daha var. Mevcut rezervi üçte bir oranında arttıracak. 53 milyar varil petrol rezervi havzasının daha keşfedildiğini birkaç gün önce açıkladı İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani. 

 Vah ki vah İran’a… 

Türkiye’de de bu senaryo yüzlerce defa sahnelenmek istendi ve istenmeye de devam edecek elleri Purolu adamlarca.

Hatırlayın halen dün gibi hafızalarda yakın tarihte yaşadıklarımız. Gezi olaylarından tutun 15 Temmuz kalkışmasına kadar bir sürü deneme.

Özellikle 15 Temmuz kalkışması halen bazıları tarafından düzmece zannedilse de şehit olan yüzlerce can, gazi olan binlerce vatandaşımız ortada dururken bunu düzmece olarak değerlendirmek en iyimser tabirle cahilliktir. Annesi Meltem Hanım, babası Zeki Bey ve kardeşleriyle tanış olmaktan büyük onur duyduğum 15 Temmuz şehidimiz kahraman Muhammed Oğuz Kılınç, kardeşimizin ve silah arkadaşlarının yaşadıklarını onların ağzından işittiğimde bile böylesi bir düzmece olamayacağını böyle düşünmemin tüm şehitlerimize büyük haksızlık olacağını anlıyor insan.

Biliyorsunuz değil mi? Ülkemizin sınırları altından geçip içimize kadar giren kilometrelerce tünel birkaç aydır ortaya çıkartılıyor mehmetciğimiz tarafından. Bazıları halen soruyor orada ne işimiz var burada ne işimiz var diye.

Yok Türkiye Suriye’de ne arıyor, bu Suriyeliler neden buradalar diye bağırınıp duruyorlar. Haberiniz yoksa benden duymuş olun ağızları Purolu senaristlerin şirketleri döküyor betonlarını o yüzlerce kilometrelik tünellerin.

Onların silah fabrikalarında üretilen cephane sıkılıyor askerimizin sivilimizin üzerine. Devlete, silahlı kuvvetlerimize orada ne arıyoruz diye soracağınıza gidip onlara sorun senin betonunun benim sınırlarımın altında ne işi var senin fabrikalarında üretilen cephanemin benim şehidimin bedeninde ne iş var diye. Hele bir de ülkemize geçici süre sığınmak zorunda olan Suriyelilere nefretle bakıp aşağılayanlar var ya...

Onlara ne demeli? Hem nefret edeceksin hem devlete söyleneceksin hem de Türk vatandaşının üçte bir fiyatına üstelik yaşına bakmadan sınırsız saatlerce çalıştıracaksın.

Şu anda tespit edilen yaklaşık 400.000 Suriyeli çocuk işçi son derece kötü şartlarda çalıştırılmakta.

Velhasıl Kelam, ağızları purolu, elleri kristal kadehli emperyalist senaristlerin yazdığı oyunlara alet olmamak gerek. Zaman ise bir olma, birlik olma zamanıdır.

Emperyalizme karşı  devletimizin ve kurumlarının yanında olma zamanıdır.

Hesaplaşma mı? 

O, bizi ilgilendirir. Zamanı geldiğinde herkes her şeyin her zaman hesabını sorar da verir de…

Kalın sağlıcakla…

 

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum Yap

Yazarın Diğer Yazıları