Acele işe şeytan karışır
06.10.2014 08:15İnsanoğlu yaratılışı gereği aceleci bir varlıktır. İsteklerimiz, arzularımız, hayatta hedeflediğimiz şeyler acilen gerçekleşsin isteriz. Hâlbuki yapılacak bir iş için karar almak gerektiğinde bunun iyi düşünülmesi, enine boyuna incelenerek karara varılması gerekir. Her şeyin kendine özgü bir vakti, zamanı vardır.
Bu dünyaya yolcu olarak gelen insan, yolculuk esnasında bir kısım acelecilikler yapar. Örneğin, birilerini değerlendirirken önyargılı davranır. Bazen gördüğü veya duyduğu bir şeye, hislerine baskı yapan yönüyle kulak verir, buna inanır ve hemen hükmünü verir. Aslında sağduyulu davranarak, ihtiyatla hareket etmek, işi zamana bırakmak ve daha fazla bilgi elde ettikten sonra karara varmak en sağlıklı yoldur.
Olayları değerlendirirken büyük bir resmin küçük bir parçasına bakmak yerine, kareleri yan yana getirerek resmin bütününü görmek daha doğru bir seçenek olabilir. Eğer bizler, hemen duyduğumuz veya yaşadığımız küçük bir olay ile hüküm vermeye kalkışırsak büyük ihtimalle yanılmaya mahkûm oluruz. Bu durum hem bizim itibarımızı zedeler hem de karşı taraf için telafisi güç zararlar doğurabilir.
Bu olay, gözü kapalı birinin filin kuyruğunu tutup “fil, hortum gibi bir yaratıktır” veya bir diğerinin filin kulağını tutup “fil, kalın bir yaprak gibi bir yaratıktır” yahut da bir başkasının filin ayağını tutup “fil, sütun gibi bir yaratıktır” diye hükme varmasına benzer.
Çin düşünürü Lao Tzu’nun çok bilinen öyküsünün bu konuda güzel bir örnek oluşturacağını düşünüyorum.
Köyün birinde yaşlı bir adam varmış. Çok fakirmiş ama kral onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki kral bu at için ihtiyara büyük bir servet teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.
“Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı?” dermiş. Bir sabah kalkmışlar ki at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: “Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmıyacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler.
İhtiyar: Karar vermek için acele etmeyin. Sadece at kayıp, deyin. Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasından neler geleceğini kimse bilemez.”
Köylüler bu sözlere kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de vadideki 12 vahşi atı peşine takmış getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler. “Babalık, sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil, adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir sürü atın var” demişler.
“Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. “Sadece atın döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz”
Köylüler bu defa açıkca ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden “Bu herif sahiden geri zekâlı” diye geçirmişler. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun süre yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara. “Bir kez daha haklı çıktın” demişler.
“Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler. İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.
“O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru; hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.”
Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin sonunda ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.
Köylüler, gene ihtiyara gelmişler, “Gene haklı olduğun ortaya çıktı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer”
“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. “Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şansızlık olduğunu sadece Allah bilir”
Lao Tzu, öyküsünü şu sözlerle tamamlamış: “Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir.”
Lao Tzu’nun dediği gibi, karar verdiğimizde, aklın düşünmeyi, dolayısıyla gelişmeyi durdurduğunu hissediyoruz. Kararsız kalmak da çok tehlikelidir, insanı huzursuz yapar. Burada önemli olan düşünmeden, acele karar vermenin insanı yanlışlıklara götürebileceği ihtimalidir. İnsan hayatı engebeli ve uzun bir yoldur. Bir yol biterken yenisi başlar. Düşünürler, doğru ve yerinde karar verildiğinde, hedefe kolayca ulaşılacağını ve daha yüksek hedeflerin hemen yanı başınızda olduğunu söylerler.
Bizim toplumumuz tez canlı, acele karar veren, sonra söyleyeceğini başta söyleyen, eleştiri ve tavsiyeyi sevmeyen, bir şeyin önüne arkasına bakmadan öfkelenen bir yapıya sahiptir. Öfke ile yatıp, zarar ile kalkmaya alışığız. Çoğu kez önyargılı ve acele aldığımız kararlar bizi sıkıntıya sokar, pişmanlık yaratır. Son pişmanlık da para etmez.
Düşünün, araştırın, sorgulayın ve kararınızı öyle verin. Ataların dediği gibi, “Acele işe şeytan karışır”
Yapılan tavsiye ve önerilere kulak tıkamayın. Zira “Attan düşenin halini en iyi attan düşen bilir”
Hoşça kalın...
Yorumlar
Yazarın Diğer Yazıları
- KENDİNİZE ÇEKİ DÜZEN VERİN!05.01.2018
- Adı Kondu, Doğum Ekim Sonu…05.09.2017
- Malazgirt'ten Dumlupınar'a…30.08.2017 Tümünü Gör