Rivayeti bile güzel: Sarı yaylam... Akmuğar'ı geçtiğimiz yılki kampımızdan sonra anlatmıştık. Susuzluğa dikkat çekmiştik. Evet bu yıl bölge daha sulu. Pınarlar daha bir coşkulu. Ama yine de otların erken sararmasını anlayamadık. Antalya'dan akşam saati çıkıp Çığlık Yaylası'na varıyoruz. Turan Şahin'in fakirhanesinde misafiriz bu akşam. Yayla serinliğinde bir süre sohbet ettikten sonra uykuya çekiliyoruz. Sabah erkenden vuruyoruz yola. Söğüt'teki serada domatesler ilgi bekler. Turan su işini hallederken ben seradan salatalık, kıl biber, domates, maydonoz ve nane topladım. Kahvaltıyı hafif geçiştiriyoruz, öğlene mis gibi melemen var. İşi erken bitiriyoruz. Çünkü dağlara vurasımız var. Özgür Sarı çoluk çocuğu toplamış Akmuğar yoluna vurmuş. Önümüzde iki seçenek var. 100 kilometrelik asfalt yol, 50 kilometrelik dağ yolu. Tercih doğal olarak dağ yolu. En güzel yeri mi? Daha önce kullanmadığımız Taşkesik- Söbüce arasındaki bizim yörüklerin tarih boyu kullandığı göç yolu. Taşlı topraklı yoldan dağları aşıyoruz morlu sarılı çiçek açmış yemyeşil otlakları izliyoruz. Yol boyunca Turan'ın dilinde bir türkü... Sarı yaylam seni yaylayamadım kar iken Yavru palazını avlayamadım tor iken Sende bu güzellik de bende bu gençlik var iken Alırım ahtımı da koymam yar sende Göçer Yörükler de boz koyaklar yurt olur Nazlım göçmüş de yüreğime dert olur Bu ayrılık senin ile dört olur Alırım ahtımı da koymam yar sende.. Turan bu türkü'nün, bu yöreye ait olduğunu söylüyor. Bu arada Turan'ın babası da yıllarca bu yaylaya, yani Akmuğar'a göçmüş yazları. Bir nevi “baba yurdu” yani. Zaten Turan'da da “babasına gider” havası var, çocuksu... Akmuğar'ı geçtiğimiz yıl ki kampımızdan sonra anlatmıştık. Susuzluğa dikkat çekmiştik. Evet bu yıl bölge daha sulu. Pınarlar daha bi coşkulu. Ama yine de otların erken sararmasını anlayamadık. Akmuğar bizi yoğun poyraz ile karşılıyor. Ama doğadan gelen her bişeye razıyız biz. Kalabalık sofralar, beklentisiz sohbetler, mis gibi hava, buz gibi su varken daha ne ister insan. Pınarın gürül gürül akan suyunun sesi ile uyuduk. Turan güne o buz gibi suda başladı. Özgür ve eşi bu arada akşamdan yoğrulmuş hamurla “kömbe” yapmaya başladı bile. Kahvaltı sonrası hazırlık başladı. Antalya'ya dönüş vakti. Akmuğar'dan Tefenni'ye iniyoruz. Oradan otobüsle Antalya'ya dönüş planı var. Turan'ı Söğüt'te seraya yolcu ediyoruz. 2 gün, 2 gece süren yayla kaçamağını tamamlayıp eve döndüğümde hala “Sarı Yaylam” türküsündeyim. Aziz Google'a başvuruyorum. “Bu türkü Musa Eroğlu tarafından Mut yöresinden derlenip TRT repertuarına kazandırılmıştır. Anamur yöresi müzisyenleri tarafından da çalınıp söylendiği için türkünün Taşeli yöresine ait olduğunu söyleyebiliriz. Ancak türküyü Burdurlu Hafız ve Makbule Kaya da duyarak, duyurarak söylediği için Mersin’den Antalya’ya bütün Teke ve Taşeli yöresinin ürünü sayılabilir.” Bu tasnife göre “Sarı Yaylam” türküsü bir göç türküsüdür. Yakımcı Toros Yaylalarına göçen yörüklerin yaşantılarından motifleri türküye yerleştirmiştir. Ayrıca türküde çoğu Türkülerin ana motifi olan aşk da vardır.