Bir zamanlar Antalya dağlarının kralıydı!

27.09.2019 11:56

Bir zamanlar dağların çiçeği diye anılan Anadolu Parsı’nın, Akdeniz, Ege ve Karadeniz insanımız tarafından, “Keçilere saldırıyor ve kürkü para ediyor” diye seri katliamlar yapılarak neslinin kurutulduğu öne sürüldü.

Bir zamanlar Antalya dağlarının kralıydı!

Kayıtlara göre, katliamcılar yaz, kış, dişi, hamile, yavru veya erkek demeden Anadolu parslarını hem vurmuş, hem de yüzlercesini zehirlemişlerdi.

Bir köyde ise Anadolu Parsı’nın tükenmesi nedeniyle çobanların yaptıkları mutluluk bağışlarlarıyla cami yapılmıştı. İşte köylerde hala dilden dile gezen o Anadolu Leoparı öyküleri…

Antalya’daki son 3 tane de 1950’li yıllarda vuruldu

Bir zamanlar Antalya dağlarında da yaşayan Anadolu Leoparı (Panthera Pardus Tulliana) sessiz sedasız Toroslar’dan kayboldu ve nesli tükendi.

Kayıtlara göre Antalya’da son olarak 1956 yılında görülen Anadolu Leoparı’nın kalan 3 tanesinin de avcılar tarafından kaçak olarak vurulduğu ve ardından bu güzel canlının Antalya bölgesinde bir daha görülmediği kayıtlara geçti. 

Doğa aşığı bir ulus neden ‘Pars’ı yok etti?

Anadolu Parsı yalnızca Antalya dağlarından yok olmadı, yoğun olarak yaşadığı Ege ve Karadeniz doğasında da tükendi ve adeta nesli kurutularak coğrafya sahnesinden silindi.

Peki, dünyanın sadece geri kalmış ülkelerinde yaşanan bu tür bir katliam neden bizim gibi doğaya aşık bir millet tarafından da gerçekleştirildi. Elbette bu sorunun cevabı tarihi kayıtlarda gizli. 

İnsanlardan korkup kaçan bir tür

Anadolu Parsı bir coğrafyanın ender sahip olabileceği değerlerden biriydi. Anadolu Parsı, İran Parsı'nın (Panthera pardus saxicolor) Anadolu'daki bir alt türüydü, İran’da hala bol miktarda bulunurken Türkiye’de artık yok.

Toplumda dilden dile yayılan dedikodular, korku yaratan abartılı söylemler, bilinç eksiklikleri, ekonomik hırslar ve yaşanan kimi olaylar bu tür katliamlara zemin hazırlayabiliyor.

Aynen Anadolu Parsı’nın neslinin yok edilmesindeki dur durak bilmeyen katliam gibi… Oysa Anadolu Parsı insanlardan uzak duran ve kaçan bir canlı türüydü.

İşte köylerde hala anlatılan o öyküler

Tarihi kayıtlarda yazılanlara göre, Anadolu Parsı ile ilgili toplumda yayılan söylentiler ve yaşanan olaylar şöyle; 

 Anadolu parsı araştırmaları   
 

1- Kuşadası Kısmet Otel’in sahibi Halil Özbaş’ın kardeşinin oğlu olan Söke’li Hüseyin Ö., 1950’li yıllarda, Söke’ye bağlı Özbaşı Köyü altındaki pamuk tarlalarında, pamukları balyaya basarken, büyük bir kediye benzer bir hayvanın yanlarından geçerken, tarladaki birisi tarafından tüfekle vurup öldürüldüğünü, söylemiştir. Henüz çocuk olduğu yıllarda bu hayvanın ne olduğunu kavrayamadığını, tarladaki insanların ona kaplan dediklerini ve yıllar sonra onun Anadolu Parsı olduğunu anladığını anlatmıştır.

Anadolu Parsının, Beşparmak Dağları’ndan, Dilek Yarımadasına doğru giden keçi sürülerini takip ettiğini söylemiştir. 


 
2- Beşparmak Dağları’nın 850 mt. Rakımlı bir düzlüğünde tek başına yaşamını sürdüren ve bu dağlarda 240 yıllık bir ailenin son fertlerinden olan Murat Ali P., amcasının 1964 yılında, Koca Pınar Mağarası mevkiinde bir Anadolu Parsı’nı tüfekle vurduğunu, yaralanan parsın kestaneliklerin içine kaçtığını ve sonra aradıklarında ölüsünü bulduklarını anlatmıştır.

Babasının keçileri Kovanalan’da güderken, Anadolu Parsının sürünün önündeki keçinin boğazını ısırdığını ve sonra keçiyi kayalıkların arasından kaçırdığını anlattığını söylemiştir. 


 
3- Beşparmak Dağları’nda keçi sürüsü güden Karahayıt’lı Ahmet Ç., Bahattin Sürücü’ye şunları anlatmıştır:

“1950’li yıllarda genç bir oğlandım. Keçi sürülerimiz vardı. Köyümüz Beşparmak’ın yamacında olduğundan, hayvanları daha yükseğe yaylıma çıkarıyordum. Köyde büyüklerimizden dağda kaplan olduğunu öğrenmiştim.

Dağa çıkarken çok korkardım ama bugüne kadar bana hiç denk gelmemişti. Bir gün yine sabah çok erken keçileri dağa çıkardım. Hava karanlık ama mehtap vardı. Resimli mağarayı (Beşparmak Dağları’nın birçok yerinde bulunan Prehistorik kaya resimlerini kasdediyor) geçince bir ses duydum. Hemen kovanlığın (köylülerin, ayılar ballarını yemesin diye yüksek kayalıklara, taşlardan ördükleri yer) tepesine çıktım ve izlemeye başladım.

Mağaranın içinden, uzun kuyruklu çok büyük ve bir kediye benzeyen bir hayvan çıktı. Kaplan dedikleri bu olmalı dedim. Korkudan dizlerim titremeye başlamıştı. Keçilerden birinin boğazını ısırdı ve öylece bekledi. Keçi debelendi ve bir süre sonra hareketsiz kaldı.

Onu bıraktı ve arka arkaya tam 6 keçinin kanını emdi. Köpek havlıyor, fakat yanaşamıyordu. Sonunda köpeğe de saldırdı ve onu parçalayarak yedi ve gitti. Ben koşarak köye gittim, büyüklerime anlattım.

Köyden birçok kişi silahlandı ve dağda kaplanı aradılar ama bulamadılar. Büyüklerimden birisi, köpek eti tuzlu olduğundan çok severmiş. Bir de domuz mozalarını ve oklu kirpiyi de severmiş.

Bir keresinde, Pınarlık’ta suyun kenarındaki kumun üzerinde, tüysüz kıpkırmızı iki tane kedi yavrusu gibi enik gördüm. Köye gittiğimde dedeme anlattım. Onlar dedi, kaplanın yavrularıdır, bu hayvan yavrularını karıncalardan korumak için su kenarlarına doğurur, çünkü karıncalar sudan geçemezler dedi.” 
 
4- Mantolu Hasan hakkında Selçuklu eski bir avcı vardı. Ünlü pars avcısı vurmuş olduğu Anadolu parslarının derilerini yüzüp, postlarını omzuna dolayarak elinde tüfekle poz verdiğinden yöre halkı tarafından Mantolu Hasan olarak adlandırılmıştır. Aslen Milaslı olan Mantolu Hasan, Selçuk’a bağlı Şirince Köyü’ne göç etmiştir.

Yaşamında hiç evlenmeyen Mantolu Hasan, herkes bağda, bahçede, tarlada çalışırken o geçinmenin daha kolay yolunu bulmuş, bu konuda da becerikli olduğundan dağlarda tilki, çakal ve domuz avlayarak Belevili ve Torbalılı tüccarlara satarak geçimini sağlıyormuş. O yıllarda yaşam alanları daralan Anadolu parsları beslenebilmek için, köylünün hayvanlarına ve Yörük sürülerine saldırmaktaymış.

Mantolu Hasan bir gün dağda bir Yörük çadırında dinlenirken, sürü sahibinin hazırlamış olduğu kaplan kapanına bir Anadolu parsının yakalandığı haberi gelir.

Kapanın içindeki Anadolu parsını tüfeğiyle vuran Mantolu Hasan, sürü sahibinden parsın derisini istemiş ve parsı yüzerek postunu Belevi tüccarlarına yüksek fiyattan satmıştır. Kürkün iyi para ettiğini gören Mantolu Hasan dağlardan inmemiş, gözü de parstan başka bir hayvan görmez olmuş.

Onlarca pars avlayan Mantolu Hasan, zamanın Cumhurbaşkanı tarafından bir çifte kırma hediye edilmiştir. Bir daha pars vurmaması için söz alınmıştır. 
 
5- Bahattin Sürücü Anadolu parsı hakkında yöre insanıyla konuştuğu gibi, yörede arazi taraması da yapmış ve dört adet kaplan kapanı tespit etmiştir. Bahattin Sürücü o kapanlar hakkında şu bilgileri veriyor:

Beşparmak Dağları’nda yapmış olduğumuz araştırmalarda, bir tanesi sağlam bir şekilde kalmış, 4 adet kaplan kapanını tespit ettik. Kaplan kapanları Beşparmak Dağları’nın gnays kayalarından bir mezar şeklinde yapılmış.

Bir parsın girebileceği ancak geri dönemeyeceği, genişlikte yapılan kapanların derinliği 70-80 cm. yüksekliğindedir. Kapanın ağzı parsın girebilmesi için açık bırakılmakta, diğer tarafına bir et parçası konulmaktadır.

Etin kokusunu alan pars, kapanın kapısından aşağıya süzülerek inmekte, kapanın başucundaki eti yemekte ve daha sonra geri geri kapanın ağzına kadar gelmektedir.

Yukarı çıkmak için geri dönemeyen pars, arka ayaklarını da yukarıya atamadığından, kapanın içinde sıkışıp kalmaktadır. Daha sonra yakalanan pars, kapanı yapanlar tarafından öldürülmektedir.

Günümüzde bilinen kaplan kapanları, bakir coğrafyası nedeniyle sadece Beşparmak Dağları’nda bulunmaktadır. 


 
6- Anadolu Parslarının en yoğun yaşandığı yerlerden birisi de Mazı’dır. O yıllarda Mazı’da yaşayanların en büyük geçim kaynakları mazı peliti toplamak ve pars avcılığıymış. Ünlü pars avcıları parsı demir kamalarla avlarlarmış.

Çoban kepeneğini üzerine geçirerek, kapüşonunu kafasına takan ve kepeneğin önünü ince tireyle diken pars avcısı elinde demir kamayla, parsın inine girermiş.

Avcıyı gören pars sıçrayarak, pençesini kepeneğin üzerine geçirir, tırnaklarını bir an kurtaramazmış. O kısa anda avcı kepeneğin altına doğru sıyrılarak elindeki kamayı, parsın can alıcı yerine saplarmış.

Can alıcı yerine vurabilirse pars ölürmüş, vuramazsa avcının karısı dul, çocukları yetim kalırmış. Pars avcıları genellikle erkek olmasına rağmen, ünlü avcılardan birisi de Mazılı Hacer’miş.” 
 
7- 1938 yılında Eski Kızılcagedik’te yaşayan Ömer L. isminde bir avcı köye yakın Kozalak boğazda çulluk avı için bek yaparken, civarda otlayan koyunlarının ürkerek kendisine doğru sürü halinde geldiğini görür.

Koyunlarının arkasındaki hayvanın ne olduğunu bilmeden ateş eder. Yaralanan hayvan büyük bir taşın üstüne çıkar. Ömer Lütfü köye gelerek durumu anlatır. Ertesi gün sabah erkenden eli silahlı köylüler toplanarak olayın olduğu yere gelirler.

Köyden Hacı Mehmet isimli bir avcı, Anadolu Parsını bir ağacın üstünde görür. Tek dolma tüfekle parsı yere indirir. Parsın derisini daha sonra köyde yüzerler.

Yaralayan ve öldüren avcıların eşleri “senin kocan değil, benim kocam vurdu” diye post kavgası yaparlar. Post daha sonraki yıllarda Germencik Avcılar kulübü tarafından içi saman doldurularak, yıllarca burada kalır.

Germencik’li avcılara verdiği avcılık kursu sırasında, avcılar kulübünün tozlu raflarının arasında, Doğa Koruma ve Milli Parklar Şube Müdürü Mehmet Uzuner tarafından bulunan Anadolu Parsı’nın tahniti kulüpten teslim alınarak, Çevre ve Orman İl Müdürlüğü’ne getirilmiştir. İl Müdür Vekili Süleyman Gündeay’ın katkılarıyla, temizlenerek Eski Doğanbey Köyü’nde bulunan Ziyaretçi Tanıtım Merkezi’nde sergileneceği bildirilmiştir. 


 
8- Habibler Köyünün ünlü avcılarından Üzeyir Yalçı’nın halasının oğlu, 1966 yılında Meriç Deresi mevkiinde bir Anadolu parsı görür. İlk defa gördüğü bu canlının köyde konuşulan kaplan olduğunu anlar ve ateş edemeden korkarak kaçar.

Köyde bu olay yüzünden uzun süre alay konusu olur. 
 
9- Dampınar köyü avcıları, 1951 yılında Doğrukestane mevkiinde, hayvanlarına zarar verdiği nedeniyle Anadolu parsını vurmak için bir sürek avı yaparlar. Avcılardan Abdül D. tarafından, pars tek kurşunla vurulur.

Civardaki bütün keçi çobanları parstan kurtuldukları için, köye birer keçi bağışlarlar. Köy halkı keçileri açık artırmaya çıkarır. Açık artırmadan toplanan parayla köyün camisini yaptırırlar.

Parsın derisini yüzerek, o günlerde nahiye olan Büyükkale Köyünün nahiye müdürüne satarlar. 
 
10- Aynı köyden, geçtiğimiz yıl ölen Ali C. 1958 yılında komşu Tire köylerinde yaptığı zeytin aşısından dönerken, Tire’ye bağlı Alaylı Köyü Karadut çeşmesinde su içen eşeğinin birden kulaklarını dikmesinden şüphelenince, etrafına bakar ve taşın üzerinde Anadolu parsını görür. Tüfeğiyle ateş eder ve kaçar. Ertesi gün bölgeye diğer köylülerle birlikte geldiğinde, parsı ölü vaziyette yerde bulurlar. Postunun akibetinin ne olduğu belli değildir. 
 
11- Beşparmak Dağları’nda Osmankuyusu’ndaki koyunlarını, Samsun dağı eteklerinde Tuzburgazı civarına götüren Mustafa S.1955 yılında koyunlarını güderken, Kocain mevkiinde Anadolu parsının koyunlarına saldırdığı ve büyük çoban köpeğini parçaladığını, daha sonra dağa doğru kaçtığını söylemiştir. 
 
12- Kayabükü Köyü’nden çoban Mehmet Ö., 1971 yılında Beşparmak Dağı’ndaki Sakarkaya Köyü’nün kuzeyinde keçilerini yayarken, bir Anadolu Parsı’nın keçilerinden birisini yere yatırdığını ve memesini parçaladığını, kendisinin müdahale ettiğini ve parsı kaçırdığını anlatmıştır. 
 
13- EKODOSD Başkanı Bahattin SÜRÜCÜ, Kayabükü Köyü yakınlarında bir vadide yaptıkları araştırmada, Anadolu Parslarını avlamada kullanılan kaplan kapanlarından 1 tane daha tespit etmiştir.

Taş tuzağın diğerleriyle aynı sistem ve özelliklere sahip olduğu görülmüştür. Buradaki tuzağın diğerlerinden farklı olarak, üzerinde gözlem yapılacak büyüklükte bir deliği olduğu ve tuzağın ağzına yerleştirildiğinde birebir oturduğu izlenmiştir.

Tuzağın içindeki eti yemeye gelen parsın, içeri girdikten sonra hapsetmek için bu taşın kapan ağzı olarak koyulduğu düşünülmektedir. Parsın aç ve susuz bir şekilde ölüp-ölmediğini anlamak için, delikten içeri gözledikleri tahmin edilmektedir.

Son bulunan taş tuzağın arkeolojik kalıntıların içinde bulunması, o dönemdeki uygarlıkta yaşayan insanlar tarafından yapıldığını düşündürmektedir. 
 
14- Yaban hayvanlarına ait postlarla ilgili Söke’de kuşaktan kuşağa geçen bir hikaye anlatılmaktadır. “1900’lu yılların başında Söke’de yaban hayvanı derisi ticareti yoğun bir şekilde yapılmaktaydı.

Özellikle bakir bir coğrafya olan Beşparmak Dağı’nda yaşayan Anadolu Parsı ve Ayıların postunu elde etmek isteyen deri tüccarları, yöre insanlarından talep ettikleri bu postları yüksek parayla almaktaydı.

Silahı bulunanlar silahıyla, taş tuzaklarla, zehirle ve demir kapanlarla avlanan bu hayvanların postları yüzülerek, Söke’li deri tüccarlarına satılmaktaydı.

Bir gün deri tüccarlarından birisi “bu ayıların hep derisini getiriyorsunuz, bir seferinde de dirisini getirin” der. Ağacın üzerinde kıstırdıkları bir ayıyı etkisiz hale getirerek, sıkıca bağlayıp öküz arabasıyla Söke’deki deri tüccarlarına teslim edip, paralarını alırlar.” 
 
15- 1980’li yıllara kadar, Söke Albayrak caddesinde bulunan bir deri tüccarının dükkanındaki çeşitli yaban hayvanı derisi ve ayı postları, yakın bir zamana kadar bu hayvanların avlandığının önemli bir göstergesidir. 
 
16- Mustafa Reis Kuşadası’nda yıllarca balıkçılık yapan, son yıllarını da gece bekçiliğiyle sürdürmüş yalnız yaşayan bir insandı.

1970’li yıllarda bir gün Ahmetbeyli kıyılarında bir arkadaşıyla avlanmaktaymış. Balıktayken içme suları bitince, su doldurmak için karaya çıkmışlar.

Orman içindeki kaynağa su doldurmaya geldiklerinde, pınarın önünde yakaladığı keçiyi yiyen bir Kaplan (Anadolu parsı) görmüşler. Kaplan fark etmeden son süratle tekneye doğru kaçmışlar.

Aynı yere başka bir gün gittiklerinde tütün tarlasında çalışan işçilerle karşılaşmışlar. Onlarda Anadolu parsının sesinden çok korkup kaçtıklarını ve sularını dolduramadıklarını söylemişler.
 
 

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum Yap

ŞANS OYUNLARI

On Numara
Şans Topu
Sayısal Loto
Süper Loto