Turizmin başkenti Antalya'nın tarihi çok eskilere dayanıyor. 19 ilçesi olan turizm cenneti bu kentin ilçelerinin isimlerinin hikayeleri ise oldukça ilginç.

1- AKSEKİ:

Eski adı Marla olan Akseki ilçesi 1286 yılında Toroslar üzerinde kurulmuştur. Akseki’nin eski adı olan Marla sanıldığının aksine Arapça bir sözcük olmayıp, Divanı-ı Lügat’ta geçen özbe öz Türkçe bir sözcüktür, anlamı ise 'Yüksek ulemalar diyarı' demektir. Yeni isim olarak Teke Yörüklerinin bir kolu olan Akseki ismi verilmiştir.

Bir söylentiye göre; yamaçlara ev yapabilmek için dağ seki seki hale getirilmiştir. Dağı oluşturan kayalarda beyaz renkli olduğundan beyaz sekiler halinde bir görüntü oluşmuş ve buna dayanarak şehre Akseki ismi verilmiştir.

Bir başka bilgiye göre, Fatih Sultan Mehmet zamanında, Fatih’te Akseki Kemallettin adında bir alim oturur.Padişah bu alimin taifesini o zaman nüfusu az olan Marla’ya gönderir.İşte bu alimin ismine izafeten bu yöreye, AKSEKİ denir.(İstanbul’da bu fikri kuvvetlendirici bazı belirtileri görmek mümkündür.Zira Fatih Semti’nde Akseki Caddesi,Akseki Cami sokagı ve Akseki mescidi vardır.Ayrıca olay; Fatih zamanında Anadolu’yu Türkleştirme ve Müslümanlaştırma siyasetine de uygun düşmektedir)

Yine eski bir söylentiye göre; bölgede çok ağa ve bey ile bunlara ait büyük at sürüleri varmış.Zaman zaman bu sürüler birbirine karışınca atları ayırmak bir mesele olurmuş.

Yalnız, Akseki yöresindeki ağaların atlarının dört ayağı da sekili olduğundan bu bölgeye ait atlar hemen ayrılırmış. Bu beylerin ve atların ünü o kadar yayılmış ki bu atlar nerede
görülürse görülsün Aksekili at olarak isimlendirilmiş, bundan dolayı bu bölgeye AKSEKİ denilmiştir.

Son anlatacağımız yakıştırma ise, Akseki kelimesini dil-bilim yönünden inceleyerek coğrafi yapı ile bağlantı kurar. Akseki sözcüğü birleşik bir kelime olup, takısız tamlamadır.Ak+seki kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur.Seki sözcüğü coğrafi bir terimdir.Merdiven basamakları gibi kademeli bir araziyi ifade eder.Yörenin doğal görünümü de beyaz kalkerli olduğundan bu beldeye Akseki denilmiştir.

2- AKSU:

Aksu İlçesi Antalya Büyükşehir sınırlarında 30.06.2008 tarihinde kurulmuştur. Aksu, Antalya'nın 16 km. doğusunda Düden ve Aksu Akarsuları arasında kurulmuştur.

Aksu İlçesi 5 merkez ilçeden biri olup, Antalya kent merkezinin doğusunda yer almaktadır. Yüzölçümü 445 km² dir.

Aksu İlçesini güney batısında Muratpaşa, batısında Kepez, kuzeybatısında Döşemealtı merkez ilçeleri, doğusunda Serik İlçesi ile, kuzeyinde Isparta İli ile sınırı bulunmaktadır.

3- ALANYA:

Bizans İmparatorluğu döneminde Yunanca'da "güzel / ince dağ" anlamına gelen Kalonoros ve Kalon Oros olarak adlandırılmıştır. Selçuklu egemenliğinde ise Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat I kente kendi adından türettiği Alaiye adını vermiştir. 1933'teki Latin Alfabesine geçişle birlikte Alanya adını almıştır.

4- DÖŞEMEALTI:

Eski ismi Yeniköy olan ilçe Döşemealtı adını antik çağda Pamfilya kentleri ile Pisidia kentlerinin birbirine bağlayan yollardan birisi olan Derbent boğazındaki döşeme taş yolundan almıştır. Bizans, Selçuklu, Osmanlı dönemlerinde de işlevini sürdürmüş olan döşeme yol yakın zamana kadar Yörükler tarafından göç yolu olarak kullanılmıştır. Döşeme taşlardan oluşan bu yol Döşemealtı Platosuna adını vermiş olup 4 metre genişliğindedir. Bu nedenle yöre halkı“ döşeme” yolun geçtiği boğazı “Döşeme Boğazı”, yolun altında kalan düzlüğü de; “ Döşemealtı” olarak adlandırmıştır.

5- DEMRE:

MS. 7. yy da başlayan Arap akınlarının verdiği huzursuzluk, Myros Çayı'nın sık sık taşması, meydana gelen depremler şehrin terk edilmesine ve Myra'nın köy hüviyetine bürünmesine sebep olmuştur.

Türkler bu bölgeye geldikleri zaman böylesine küçülmüş bir Myra bulmuşlardır.

İlk defa 1904 yılında Eynihal adıyla köy statüsüne kavuşan Demre; 6 Haziran 1968 yılında 4 köyün birleşmesiyle Belediyelik; 4 Temmuz 1987 günü Kale adıyla ilçe olmuştur. İlçe 2005 yılında Demre adını almıştır.

Myra adı şu sırayla dönüşür: Muri- Myra - Damira - Demre. Hiç anlam değiştirmemiştir. Hepsinin de anlamı mersin bitkisidir.

6- ELMALI:

Elmalı ilçesi Antalya şehrinin kuzey batısında Elmalı Dağı eteklerinde kurulmuş bir ilçedir. İlçe çevresindeki yerleşim birimlerine göre çok eski bir tarihe sahiptir. Antik çağdan beri kesintisiz olarak yerleşilen bölgelerden biri olagelmiştir. İlçede tarihi M.Ö. ‘ye kadar uzanan eski yerleşim yeri kalıntıları vardır. Bu tarihi harabeler hem ilçe içersinde, hem de çevre yerleşim birimlerindedir. Bu harabelerde yapılan çalışmalar ilçenin tarihinin M:Ö. 3000 yıllarına kadar uzandığını göstermektedir. Bu da burada ilk yaşayanların Likyalılar olduğunu göstermektedir.

Elmalı ismi için öne sürülen iddiaların çoğu kanıttan yoksundur. Bu öne sürülen isimlerin başında Alimala ve Amelas isimleridir. Bu isimlerin hangisinin doğru olduğunu kanıtlayacak bir kanıt henüz mevcut değildir. Türk boylarının Elmalı ve çevresine yerleşmeleri sahil kesiminden önce olmuştur. Evliya çelebi Seyahatnamesinde Elmalı’dan bahsetmiştir. Osmanlı kayıtlarında ilk defa Elmalı’dan bahsedilmesi ise I. Murat döneminde olmuştur. Elmalı isminin geçmiş dönemdeki Alimala ve Amesal isimlerden türemiş olabileceği ve yörede elma yetiştiriciliği yapılmasının da bu isimle anılmasının etkili olduğu düşünülmektedir.

7- FİNİKE:


İlk Finike, Fenikeliler tarafından M. Ö. 5.Yüzyılda Phanikos adı ile Aykırıcay Suyu'nun denize döküldüğü yerde kurulmuştur. Uzun yıllar Likya'nın başkenti olan Limyra'nın tarım ürünleri ihraç ettiği bir liman görevi yapmıştır.

Bu özelliğiyle Fenikelilerin en önemli ticaret merkezlerinden biri olmuştur. Finike adının, Fenikelilerden dolayı verildiği de rivayetler arasındadır. Antik dönemde önemli bir liman kenti olan Finike'nin (Phoinikos) ilk kurulduğu yer, "îskele Mahallesi'dir.

Bu mahallenin içinden geçen, kanal ve debisi yüksek, ancak hızı düşük bir dere olan Acıçay'ın liman işlevi gördüğü, yük indirme ve bindirme işleminin yapıldığı yer olması nedeniyle de adi geçen yere iskele Mahallesi denildiği bilinmektedir.

İsmi nedeniyle bazılarınca Fenikeliler'in kurmuş olabileceği bir kent şeklinde yorumlanmışsa da PHOINIKOS Grekçe "Kızıl renkli at veya kızıl renkli davar sürüsü" anlamına gelmektedir. Yöredeki hayvan varlığı ile uyum içerisinde olan bu isim, yerleşimin bir Grek kuruluşu olduğunu işaret etmektedir. Kalıntıların ve buluntuların da bunu doğruladığı görülmektedir.

8- GAZİPAŞA:

Delibaş isyanının bastırılmasında Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına yardım eden o zamanki ismiyle Selinti (Günümüzde Gazipaşa) halkını ödüllendirmek isteyen Bakanlar Kurulu 21 Ekim 1922 tarihinde Selinti bölgesini ilçe yapmış ve ismini “Gazipaşa” olarak değiştirmiştir.

9- GÜNDOĞMUŞ:

Geçmişi antik çağlara dayanan Gündoğmuş'un bugünkü yeri Romalılar döneminde iskân edilmiş bir yerdir. Daha sonraki dönemlerde, özellikle Malazgirt Zaferi sonrasında Anadolu'nun Türkleşmesi döneminde, şehir Selçukluların egemenliğinde kalmış ve II. Bayezid döneminde de Osmanlı Devleti topraklarına katılmıştır.

Bir rivayete göre; Konya'nın İksile Köyü'nden çeşitli sebeplerle ayrılan bir ailenin bu bölgeye yerleştiği ve sonraları da buraya "Eksere" denildiği söylenmektedir. Eksere Köyü 1936'ya kadar Akseki'ye bağlı bir köy iken 1936'da "Gündoğmuş" adıyla ilçe yapılmıştır.

10- İBRADI:

İbradı’nın ne zaman kurulduğu ve ne zamandan beri bu isimle anıldığı kesin olmamakla birlikte bunları teyit eden belgeler araştırılmaktadır. İbradı isminin nereden geldiği tartışmalıdır ancak bazı görüşler ismin nereden geldiğini açıklamaya çalışmaktadır.

Bilge Umar’ın belirttiğine göre ismin kökenine ne uygun görüşe göre; “İbra sözcüğü, Luwi/ Pelasgos dilinde “bol su, gür su” anlamına gelen Abra/Ebra/İbra’nın çeşitlenmelerinden birisidir. Adını aslı Luwi dilinden ya da onun yerel ardılı Klikya dilinde İbrada olması gerekir: İbra-a(da), Gürsu-lu demektir” der. Bu bilgiler göz önüne alındığında İbradı’nın Luwilwe’le ilişkilendirilmesi doğaldır.

Bütün Yönleriyle Akseki ve Aksekililer adlı kitabın yazarı Mustafa Enhoş da İbradı’nın Arapçada serin yer anlamına gelen “Ebred” kelimesinden türediğini savunmaktadır.

Bir de Merhum Saraç Hüseyin Efendi’nin belirttiğine göre İbradı ismi şu şekilde konulmuştur: Anadolu Türklerin eline geçtikten sonra Orta Asya’dan devamlı kavimler geliyordu.

Gelen kavimlerin yerleştikleri mıntıkalarda yerli halkla aralarında birçok hadiseler çıkıyor ve bu durumda zamanın hükümdarını çok bezdirdiği için yeni gelen padişaha göçle, yeni bir olay çıkmasın diye İbrat (kimsenin alakası olmayan, ıssız yer) bir yere yerleştirilmesini emrediyor.

Bu ibrat kelimesi zamanla İbradı diye söylenmeye başlanıyor.

Yine Orta Asya’dan Anadolu’ya yapılan göçlerle ilgili bir rivayeti Rahmetli Necati Akyokuş sağlığında şöyle aktarmıştır: Orta Asya’nın çeşitli semtlerinden batıya yapılan göçler İran’da birleşir, burada Türkler birbirleriyle tanışırlar, kafile ikiye ayrılır. Bir kısmı kuzey yolu denilen Hazar Denizi kenarı, diğeri Irak’a geçerek Mezapotamya, güney yolu ile Küçükasya ve Avrupa’ya hicret etmişlerdir. İşte güney yoluyla Konya’ya gelen Türklerden tahminen 25 aile 250 kişilik bir grup Selçuklu hükümdarına müracaat ederek ülkesinde yerleşmek istediklerini bildirirler. Kendilerine verilen mihmandar (yol gösterici) ile yer aranmaya başlanır.

Malum ya o zamanda yerleşmekte ilk aranan şartlardan biri müdafaası kolay, havası iyi, suyu bol ve devletin sınırları üzerinde veya buralara yakın yerleri seçmektir. Kafile bir hayli yol yürüdükten sonra, kentin şimdiki kurulu olduğu yer seçilerek yerleşiliyor. Etraflarında nüfusu kendilerinden çok az Ormana, Gedezora ve Maşat adında üç Rum köyü de mevcuttur.

Zamanla Gedezora ve Maşat arazilerini satın alıyorlar Yerleşme tamamlandıktan sonra arlarından seçtikleri bir heyet Konya’ya giderek hükümdarı davet ediyorlar. Hükümdarın ilk sözü “Kaç günde geldiniz?” oluyor.

”Bir hafta” cevabını alınca kendi gitmiyor, saraydan yetkili birisini memur ederek gidip bu yeri görmesinin emrediyor. Dönüşte heyette bulunan yetkili, at üzerinde giderlerken “Bu yer çok ıradı kardeşler, buraya ne ad koydunuz?” diye soruyor.

Daha sonra “hiçbir ad koymadık, buraya adı siz buldunuz, ıradı dediniz, adı Iradı olsun” diyorlar ve böylece kurulan kent isimlendirilmiş oluyor. Osmanlıca yazımdan dolayı da zamanla İbradı şekline dönüşmüştür.

11- KAŞ:

Kaş’ın tam karşısında yer alan Meis adasının kelime anlamı gözdür. Bu sebeple gözü çevreleyen bölge olan bu güzel beldeye Kaş adı verildiği söylense de, tarihten günümüze ulaşan söylentilerde farkı bilgiler de mevcut.

Antik çağlarda adının Habesos olduğu arkeolojik bulgularla da kanıtlanmış olan Kaş, antik dönemde Antiphellos olarak anılmış. Anadolu Selçuklu Devletine katıldıktan sonra ise adı Andifli olmuş.

Andifli’ye ‘Kaş’ isminde ilk kez Evliya Çelebi’de rastlanıyor. Bir söylenceye göre Kaş, lekesiz, saf beyaz bir taşa verilen admış. Bu taşı taşıyanlara da şimşek ulaşmazmış. Susandığında bu taş ağza alındığında susuzluk bitermiş. Saf ve beyaz bir taş olduğundan bu güzel ilçeye de bu ad uygun görülmüş.

12- KEMER:

Bugün Kemer'in bulunduğu yerde, 1910'lu yıllarda Eski Köy adı ile bilinen ve dağlardan gelen seller sonucu göl ve bataklıklardan oluşan bir yerleşim yeri vardı. Eski Köy halkı, kendilerini bu sellerden korumak için, dağların eteklerinde 23 kilometre uzunluğunda bir taş duvar ördüler. Sonraları, bu duvar nedeniyle köylerine Kemer diyeceklerdir. Kemer in en eski tarihi MÖ 690 yılına dayanmaktadır.

13- KEPEZ:

1970’li yılların başına kadar Antalya kenti sınırı eski SSK Hastanesi’nin kuzeyinde, Karayollarına ait ‘Beyazbina’ adı verilen yerde biterdi. Şehir içi otobüsleri ve dolmuşlar, ‘Beyazbina’ya kadar gelir ve tekrar geri dönerlerdi. Yolun bundan sonrasında, sık makilik ve yer yer kaya parçaları vardı.

Sözlük anlamı “Deniz kıyısında kayalık alan” ve gelinlerin başlarına taktıkları taç” anlamına gelen Kepez, Antalya’nın kuzeyindeki ovayı da bir gelin başı gibi taçlandırır.

14- KONYAALTI:

Türkiye’nin en bilinen plajlarından birisi olan plaj Antalya’nın batısında bulunan Konyaaltı Belediyesi sınırları içerisinde yer almaktadır.

Yerli ve yabancı binlerce turistin uğrak alanlarından birisi olan plaj ve ilçe Antalya’nın en önemli doğal sembollerinden birisidir. İlçenin isminin kaynağı ile ilgili olarak iki ayrı iddia bulunmaktadır.

Birinci iddia Osmanlılar döneminde Konya’dan Antalya’ya gelenlerin sahili görünce Konya’nın altına gittik anlamında Konyaaltı kelimesini kullanmasıdır. İkinci iddia ise Antalya’nın falezler üzerinde bulunmasından dolayı sözkonusu bölgenin "Koyaltı" şeklinde adlandırılması ve bu kelimenin zamanla Konyaaltı’na dönüşmesidir.

15- KORKUTELİ:

Antalya ve çevresi 1392 yılında Yıldırım Beyazıt tarafından alınmış idaresi oğlu İsa Çelebi’ye verilmiştir. 1402 Ankara savaşından sonra Timur bu bölgeyi Hamitoğullarından alıp Tekebeyi Osman Beye vermiş ise de Antalya da bulunan sancak beyi Hamza Bey Korkuteli’de bulunan Osman beyin üzerine yürüyerek 1423 yılında ortadan kaldırmıştır.

Yavuz Sultan Selim zamanında Kardeşi Şehzade Korkut Antalya’da sancak beyi idi. İki kardeşin arası açılınca öldürülmekten korkan Şehzade Korkut Osmankalfalar mahallesi yakınındaki bir mağarada saklanmakta iken burada kardeşi tarafından boğdurulmuştur. Antalya Osmanlı İmparatorluğu zamanında Anadolu eyaletinin Teke Vilayeti iken 1864 de vilayet taksimatı yapılınca Konya Vilayetinin Teke Sancağına merkez olmuştur.

Korkuteli 1879 tarihinde Teke Sancağına bağlı nahiye merkezi olmuştur. 1915 yılı Temmuz ayında Antalya Mutasarrıflığına bağlı ilçe merkezi olmuş adı da Istanoz olarak söylene gelmiştir. Vilayet Meclisinin kararı ile Şehzade Korkut’a izafeten ilçenin adı Korkuteli olarak kabul edilmiştir.

16- KUMLUCA:

Bölgede bulunan diğer köy isimlerinde olduğu gibi Kumluca adının da bir hayli eski olduğunu görüyoruz.

XVI. yüzyılın ikinci yarısına ait Teke Sancağı’nın Defter-i Evkaf-ı Liva-ı Teke adlı vakıf defterinde geçen “Vakf-ı Zaviye-i Şeyh Bey zemin-i Kumluca-Belen der, sınur-ı Elmalı der Kaş” ve “Vakf-ı Zaviye-i Mehmed veled-i Savcı der Karye-i Dere kıt’atan iki dönüm yer kullanmaktadır” kaydı hem Kumluca’nın hem de Dere köyün tarihinin günümüzden yaklaşık beş yüz yıl geri gittiğinin açık kanıtıdır.

1567 yılı kaydına göre Elmalu-Kaş sınırında bulunan zemin-i Kumluca-Belen ismi XIX. yüzyılın sonlarından itibaren bu günkü Kumluca bölgesinin genel adına verilmiştir. XIX. yüzyılda bölgeyi dolaşan seyyahlardan öğrendiğimize göre bölgede yaşayan bir kısım göçer evliler kışlak olarak Corydalla ve Rhodiapolis’i kullanmışlardır.

XIX. yüzyılın sonlarında bugünkü Kumluca kurulup gelişmeye başlayınca Corydalla’daki halk yavaş yavaş Kumluca’ya gelmeye başladı. 1842 yılında bölgeye gelen Spratt ve Forbes ilk olarak Hacıveliler’e uğramış ve burayı “her hafta kurulan pazar için dikilmiş bir sıra kulübeden, Yörük çadırları ile bir demirci dükkanından oluşan küçük bir köydür. Düzlüğün yukarısında ikiden üç yüz ayağa yükselen iki sivri külah biçimindeki tepenin dibinde uzanır” şeklinde tarif etmiştir.

Bölgede yaylak ve kışlak olarak yaşayan halk, Cumhuriyet döneminde Kumluca ve çevresine yoğun olarak yerleşmeye başladılar. Yine 1958 yılında İngiliz Yazar-Seyyah Freya Stark Kumluca hakkında şöyle “Kumluca’nın arkasına düşen tepenin eteğine ulaşmak; bir buçuk saatimizi aldı” demektedir.

17- MANAVGAT:

Manavgat İlçesinin kuruluş tarihi ile ilgili olarak kesin bir tarih verilmese de sınırları içerisinde bulunan Side (Selimiye Köyü) ve Selge (Altınkaya Köyü) antik kentlerinin M.Ö. 6. yüzyılda kuruldukları sanılmaktadır. Manavgat 1220 yılında Selçuklu, 1472 yılında ise Osmanlı İmparatorluğu'nun idaresine geçmiştir.

Manavgat adı buraya ilk yerleşen kendilerine manav adını veren Türkler tarafından verilmiştir. 1071 Malazgirt Savaşından sonra Anadolu'ya ilk gelen Manavlu boyu Türkleri dokuz yıl içerisinde Bizans Rumlarının boşalttığı bölgelerde yerleşik hayata geçmişlerdir. Üsküdar kıyılarını dahi fetheden bu öncü Türkler, Bizans İmparatoru ile yaptıkları anlaşma sonucu Üsküdar'dan geri çekilmiş ve İzmit'in güneyinden itibaren İznik merkezli bir devlet oluşturmuşlardır.

Günümüzde Akçakoca'dan Çanakkale'ye değin yerli Türk olarak kendilerini Manav olarak adlandıranlar bu devirdeki atalarımızın torunlarıdır. Osman Gazi ve Kayı boyunun ortaya çıkmasına daha 200 sene vardır.

1096 senesinden itibaren yüz binlerce çapulcu ile defalarca saldıran Haçlılara karşı vuruşarak geri çekilinmiş ve Sultan Alaaddin Keykubat'ın yanında yer alan Manav Türkleri bu hizmetlerine mükafaten yeniden oluşturulan Manavgat şehrine isimlerini vermişlerdir.

Sultan Alaattin Keykubat ise 1221'de fethettiği şehre Alaiyye ismini koyarak Manav Türkleri ile Alaaddin'in kader birliğini sonsuza kadar kayıt altına almıştır. Bu bölgeye gelen Manavlar ilk yerleştikleri Güney Marmara ile irtibatlarını koparmamış, Osmanlı ile birlikte yeniden buralara yerleşmişlerdir. Kuruluş devirlerinde Bursa medreselerinde birçok Manavgatlı ve Alaiyyeli (Alanyalı) talebe yetişmiştir.

18- MURATPAŞA:

Kentin en eski yerleşim yeri olması nedeniyle Muratpaşa’nın tarihi aynı zamanda Antalya’nın da tarihidir. Muratpaşa ilçesi adını, yapım tarihi 1570 olan Muratpaşa Camii’ne de adını veren Karaman Beyi Murat Paşa’dan almaktadır.

19- SERİK:

İlçe adını Serik Yörüklerinden almıştır. Konar-göçer yörükan taifesinden olan Serik Yörükleri, Teke Sancağından başka Hamid ili, Beyşeğir, Alaiye, Aydın, Karahisar’ı Saib, Aksaray, Konya ve Kütahya gibi sancaklardada bulunmaktadır.

1455 ve daha sonraki kayıtlarda Serik Yörükleri birçok alt gruplardan oluşmuşlardır. Daha doğrusu cemaatlerin bir çok alt kolunun Serik Yörükleri’ne tabi oldukları görülmektedir.