-Türkiye olarak ticaret diplomasisi alanında yeni bir sıçramaya ihtiyaç duyuyoruz.
-Sadece iç piyasaya odaklanan şirketler salgından olumsuz etkilenirken, ihracata, inovasyona, Ar-Ge'ye önem veren şirketler süreci daha rahat atlattı.
-TL'nin değer kazandığını görüyoruz bu da borç stokunu azaltıyor. Ekonomideki gelişmelerle risk olan CDS 200 baz puan geri geldi. Büyümenin kendisi kadar istikrarı da önemsiyoruz.
-Yüksek faize karşı olduğumu söylemem boşuna değil. Bu işi yaşayarak gördük. Birçok yatırımcı, girişimci faiz yükü altında eziliyor. Bu bankaların sizi nasıl sömürdüğünü biliyorum.
-Yeri geldiği zaman Türkiye'yi bir faiz cenneti haline getirmekten bahsediyoruz. Öbür yandan bankalarımız ne kadar kâr etmişler bunu konuşuyor. Tamam da sen ne kadar yatırımcı kazandırdın, bir de bunu söylesene! Ne kadar istihdam sağlıyoruz, bir de bunu konuşun!. Bana yatırım, istihdam, üretim, ihracat lazım.
-Bu 4 başlık yoksa hiçbir şey. Biz bununla övüneceğiz. Şu anda dünyaya bakalım. ABD'de faiz oranı ne. Japonya'da ne? Avrupa'da eksi, İsrail'de eksi. Bütün bunlar ortadayken biz yüksek faizlerle övünüyoruz. Birçok şirketimizi adeta batırmakla övünüyoruz.
-Beni dinlerler dinlemezler...Ama ben yüksek faize karşıyım.
-Faizi ne kadar aşağı çekerseniz enflasyon o kadar düşer.
-Salgın beraberinde zorluklar getirse de yeni fırsat pencereleri de açıyor. Salgında tüm yumurtalarını tek sepete koymanın özellikle riskini gören şirketler bu süreçte üretim ağlarını ve merkezlerini çeşitlendirmeye başladılar.