Açıklamalara göre, bu gelişmelerin 2000’li yılların başlarından itibaren iklim krizinin aslında bir yanıltmaca olduğuna, bunun sıradan insanların “özgürlüklerini kısıtlamak” için uydurulmuş bir yalan olduğuna ilişkin popülist politikacılar tarafından dolaşıma sokulmuş bir söylem bulunuyor. Başta ABD‘de eski başkan Donald Trump, Brezilya‘da Jair Bolsonaro, Almanya’da aşırı sağcı AFP, Birleşik Krallık‘ta muhafazakar hükümetin başbakanı Rishi Sunak olmak üzere Güney Amerika’daki diktatörlükler hatta giderek Avrupa‘ya yayılan bu eğilim, İklim Kanunu‘nun gündeme gelmesiyle birlikte Türkiye’de de etkisini göstermeye başladı.

‘KARBON AYAK İZİNİN SINIRLANDIRILMASI FITRATA AYKIRI’

Söz konusu inkar yalnızca sosyal medyada değil, aynı zamanda sokaklarda da yapıldı. Kimi gruplar,  insanın zaten karbondan oluştuğunu ve karbon ayak izinin sınırlandırılmasının ‘fıtrata’ aykırı olduğunu belirtiyor, kimisi ise kendilerine kota koyulacağını ve bu nedenle düğüne bile gidemeyeceklerini dile getiriyordu. İŞTE TÜRKİYE'DE İKLİM İNKARCILARININ SÖYLEMLERİ;
  • “Yediğinize içtiğinize kota getirilmesinin alt yapısı bu kanun ile oluşturulacak.”
  • “Şu an iklim üzerinden bir oyun sergileniyor. Küresel ısınma algısıyla insan faaliyetlerinin, canlı türlerinin doğaya zarar verdiğini bu hareketlerin kısıtlanmasına ve küresel ısınmayı arttırdığına dair, karbon gazı ve karbon emisyonunu arttırdığına dair bir algı ve manipülasyon süreci yaşıyoruz”
  • “Cinsiyetsiz toplum devreye girecek, dijital kimlikler devreye girecek”
  • “Yaşamlarınıza, yediğinize, beraber oturup kalktığınız her şeyde karbon azaltımı yapılacak”
  • “İklim krizi bu insanlar için birer algı”
  • “Sosyal puanlama devreye girecek”
  • “Dış güçler saldırıyor”

‘ARGÜMANLARI TAMAMEN ANLAMSIZ’

Yeşil Gazetenin haberine göre, IPM İklim Değişikliği Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin, “Öncelikle bu iklim kanunu ile yaptıkları eleştirilerin bir alakası yok. İklim Kanunu’nun Meclis’e gelmesinin yarattığı gündemi bahane ederek daha önce Türkiye’de görülmemiş çapta bir iklim inkarcısı kampanya başlattılar. İklim kanununun içeriğine dair eleştiriler yapılabilir ama bunların derdi iklim kanununun içeriği değil. Söyledikleri o argümanlar tamamen anlamsız. Tamamı zırva” diyor. Psikolog Doç. Dr. Sinan Alper’e ise ortaya atılan komplo teorileriyle iklim inkarcılığını bir araya getiren bu inkar paketini tetikleyenin ne olduğunu, toplumsal olarak bunun nasıl bir psikolojik duruma işaret ettiği soruluyor; “İklim kriziyle ilgili çok sayıda komplo teorisi var, yakın gelecekte bunların sayısının ve çeşitliliğinin artacağını söyleyebiliriz. Komplo teorilerine dair sosyal psikoloji literatürünün gösterdiği çok net bir şey var: Farklı türde komplo inançları hep birbiriyle ilişkilidir ve birbirini besler. COVID-19’a dair komplo teorilerine inanmış birini, iklim krizine veya alakasız başka bir konuya dair komplo teorilerine de daha kolay ikna edersiniz. Bu inançlar genelde bir paket olarak gelir, çünkü benzer düşünme şekillerine dayanmaktadırlar.” Alper, bu tarz komplo teorilerini desteklemenin psikolojik açıdan iki farklı boyutu olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Biri bilişsel süreçlerle ilgili. Eğitim, bilim okuryazarlığı, analitik düşünme becerisi gibi faktörler yani. Komplo teorilerine inanan insanların, inanmayanlara kıyasla, bu konularda zayıf kaldığını gösteren çok miktarda veri var. İkinci boyut ise sosyal bağlamla ilgili. İnsanlar yolsuzluğun, eşitsizliğin, yoksulluğun yaygın olduğu ülkelerde daha alarm halinde oluyorlar ve komplo teorileri daha makul ve gerçekçi açıklamalar gibi gözüküyor.”

PEKİ NASIL İNSANLAR BU KOMPLO TEORİLERİNE DÜŞÜYOR?

Bu komplo teorilerine en çok bilgisiz olan insanların düştüğü belirtilerek şöyle deniliyor: “Birincisi tabii bilgisiz olan insanlar büyük ölçüde düşüyor ya da bazı insanlar böyle şeyleri seviyor. Ters düşmek için, sağduyuya aykırı; herkesin doğru bildiği şeyi ‘siz yanlış biliyorsunuz, doğrusunu ben biliyorum’ demek gibi üstünlük iddiasında bulunmak bir davranış biçimi haline geldi. Seviyor insanlar bunları. Bir nedeni bu ama bir nedeni de bence şimdi bu Amerika’nın ötesinde eskiden bu tür bir iklim karşıtlığı, iklim politikası karşıtlığı ya da iklim inkarcılığı Avrupa’da pek yokken, bugün hem İngiltere’de hem Almanya’da ve değişik ülkelerde, oralardaki popülist aşırı sağ partilerde bu iklim inkarcısı gündemi kullanmaya ve beslemeye başladılar.”