Selçuklular döneminde Türkmen, Osmanlı döneminde ise Yörük olarak adlandırılan göçerlerin en önemli geçim kaynağı olan kıl keçileri, her yıl Ağustos ayında özel bir törenle kırkılıyor. Sabahın erken saatlerinde başlayan bu serüven, tüm obayı hareketlendiriyor. Yaylaya gelen akrabalar ve yakın dostlar, yardımlaşma usulüyle görev dağılımı yaparak işe koyuluyor.
Öncelikle keçiler ahırlara alınıyor, kadınlar tarafından teker teker sütleri sağılıyor. Ardından, özel makaslarla ustalıkla ve büyük bir titizlikle keçilerin kılları kırkılıyor.
Bu işlem, keçilerin hem serinlemesini sağlıyor hem de dağlarda bulunan pıtrak gibi dikenli bitkilerin kıllarına yapışarak hayvanları rahatsız etmesini engelliyor. Ayrıca, keçilerin temiz kalması ve parazit barındırmaması için de büyük önem taşıyor.
Günün yorgunluğu, yakılan odun ateşinde kara tencerede pişen kavurma ve korlarda kızaran etlerle atılıyor.
Kurulan yer sofrasında hep birlikte yenilen yemekler, sohbet ve muhabbet eşliğinde unutulmaz anlara sahne oluyor.
Manavgat'tan yaylaya gelen yeğeni Murat Güven de kıl kırkımını bir eğlence gibi gördüğünü ve bu sayede hem dayısına yardım ettiklerini hem de şehir hayatının stresinden uzaklaştıklarını ifade ediyor.
Keçi kılının kırkımı, ortalama 10-15 dakika sürse de, bu gelenek Yörükler için bir gün süren, dostluk ve dayanışma dolu bir etkinliğe dönüşüyor. Kıl keçisi yetiştiriciliğinde "olmazsa olmaz" olarak görülen bu gelenek, Toroslar'ın eteklerinde Yörüklerin yaşamaya devam eden köklü kültürünün en güzel örneklerinden biri olmaya devam ediyor.



Kıl kırkımı sonrası lezzet şöleni! Kara tencerede kavurma
Zorlu yaşam koşullarına rağmen kültürlerini yaşatmak için büyük çaba sarf eden Yörükler, kıl kırkımı sonrası unutulmaz bir ziyafete imza atıyor.


Yüzyıllık bir mirasın temsilcileri
63 yaşındaki Yörük Bayram Yüksel, her yıl mayıs ayında yaylalara çıktıklarını ve eylül sonunda geri döndüklerini belirterek, kıl keçisi yetiştirme geleneğini atalarından miras aldıklarını ve yaşatmaya çalıştıklarını anlatıyor. Akrabası Fatma Kara ise kıl kırkımına yardım etmek için geldiklerini ve bu geleneğin kendileri için bir tören niteliği taşıdığını vurguluyor.
