Betonlaşmış Şehirler

06.07.2015 06:27

Estetik, güzelliğin oluşturulması ve değerlendirilmesiyle ilgilidir. Güzel olanı aramak, algılamak olarak da açıklanır. İnsanlar gibi şehirlerin de bir estetiği vardır.

İnsan çevresini, çevresi de insanı etkilemektedir. Başka bir deyişle, insanın maddi ve manevi gelişiminde şehirler önemli rol oynamaktadır. Nasıl insanların ruhu varsa, şehirlerin de ruhu ve kimliği vardır.

Ülkemizdeki şehirlerin çoğunun tarihi birikimleri ve doğal güzellikleri var olup, genellikle uygarlıklar ve medeniyetler üzerine oturmuşlardır.

Kırsaldan kente doğru olan göçün etkisiyle şehirler yeniden şekillenirken, şehirlerin gelecek vizyonu düşünülmemiş, estetiğe ve vizyona dikkat edilmemiştir. Üstelik, tarihsel yapılar rant uğruna birer birer yok edilmiştir.

Geçmişte yaşadığımız tek katlı ya da iki katlı binalar yok edilmiş, yerine hiçbir estetiği olmayan çok katlı binalar inşa edilmiştir. Günümüzde bırakın şehirleri köyler bile beton yığını olmaya başlamıştır.

Bazı köylere gittiğinizde, burası köy mü şehir mi diye söyleniyorsunuz. Eskiden bostan olan yerler, meyve yetişen bahçeler yok oluyor, neredeyse topraktan ot yerine beton çıkıyor.

Batılı ülkelerde şehirler, tarihi kent yapısı bozulmadan bugüne kadar getirilmiştir. Bizde olduğu gibi şehrin göbeğine devasa beton yapıları dikmemişler, yeni yapıları hep şehrin dışında inşa etmişlerdir.

Ülkemizde ise rant ekonomisi ile şehirler betonlaşmaktadır. Büyük şehirlerimiz şantiye havasındadır. Nereye baksanız beton, sadece beton…

Şehirlerimizde yeşil alanlara ve sosyal mekânlara yeterince yer ayrılmamakta, nazım planlarda yeşil alanların neredeyse esamesi bile okunmamaktadır. Her tarafı betonlarla kaplayan dev firmalar, projelerinin adını “Mavi Şehir”, “Gül Şehir”, “Yeşil Vadi” gibi koyarak doğa ile ilişkilendirmekte, dev reklam kampanyaları ile halka sunum yapmaktadırlar.

Bir zamanlar “İstanbul’un taşı toprağı altın” tabiri kullanılırdı. Şu an şehirlerimiz için “taşı toprağı beton” diyebiliriz.

Antalya’da da her sabah gözlerimizi yeni projelerle açıyoruz artık. Bu yeni projeler uğruna elde kalan yeşil araziler her gün biraz daha azalıyor. Portakal kokularının yayıldığı o güzelim bahçelerde birden bire yeni yeni siteler ortaya çıkıyor.

İnanmayanlar Boğa Çayı’nın etrafında bir yürüyüşe çıksın…

Beton, beton, her yer beton…

Açgözlü insanların para hırsıyla yeşile nasıl saldırdığını, ellerinin değdiği her yerin nasıl beton olduğunu görün.

Nerede bir ağaçlıklı alan kalmışsa bakıyorum kamu kurumlarına ait. Allah aşkına oralara yeni projeler yapmayın… Yeşillendirin yeter.

Şehrin orta yerine AVM yapma alışkanlığından, şehrin tarihi dokusu ile uyumsuz, çok katlı gökdelen çılgınlığından vazgeçin…

Tarihi yapıların ve camilerin pervasızca sırtına binmiş, her taraftan gökyüzünü delip geçen binaların varlığına tahammül edemiyoruz.

Hâkim bir noktadan şehre bir bakın… Sanki beton ormanı…

Herkes “Nasıl para kazanırız?” derdinde. Kimse kendinden sonrasını ve çevreyi düşünmüyor. Üstelik betona dayalı, şehir estetiği taşımayan eserleri ile övünenler çoğunlukta.

Para insana itibar kazandırmıyor… Yenmiyor da…

Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, bir insanın sağlıklı bir hayat sürdürebilmesi için kişi başına düşen yeşil alanın 6 metrekareden az olmaması gerekirmiş.

Antalya’da kişi başına düşen yeşil alan miktarının 4,5 molduğu ifade edilmektedir.

İş işten geçmeden, başımızı duvara vurmadan uyanalım… Zararın neresinden dönersek kardır. Elde avuçta kalan bir avuç yeşil alanı bari heba etmeyelim. Hatta yıkılan bazı yerleri yeşil alana çevirelim.

Betondan nefes alamıyoruz…

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum Yap

Yazarın Diğer Yazıları